‘’Avrasyacılık 1920’lerde temellenen ve gelişen bir Rus ülküsü olarak geniş ve güçlü bir Rus uygarlığını tesis etmeyi amaçlamıştır. Zamanla etkisini yitiren Avrasyacılık 1990’lı yılların başında yeniden gündeme getirilmiştir. O dönem Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılması ve Rusya Federasyonu’na geçişle birlikte Boris Yeltsin’in başını çektiği grup Atlantikçi hareketin önderleri olmuştur. Rusya içerisindeki ‘Atlantikçiler Ekibi’ Batı ile karşılıklı güven iklimine dayanan bir politikayı savunmaktaydılar. Bu sebeple NATO dahil olmakla birlikte batılı kurumlarla işbirliği geliştirdiler. NATO’ya bağlı olan Kuzey Atlantik Konseyi’ne üye olundu ve bunu Dünya Ticaret Örgütü’ne yapılan vurgu izlemiştir. Sosyalist yapıdan tam anlamıyla liberal kapitalist bir Batı uygarlığına geçişi savunan Batılılaşmacı Atlantikçi Ruslar başarılı olamadılar. Batılı ülkelerden bekledikleri yardımı görememenin yanı sıra Ruslara yönelik şok terapiler ve insan ticareti uygulamaları Rusya’da hayal kırıklığı yaratmıştır. Batı’ya duyulan güvensizlik kızgınlıkla birleşmiş ve güçlü lider arzusu şiddetli biçimde belirmiştir. Bu evrede Rusya’da ki Atlantikçi ekol halkın desteğini alamadığı için itibar kaybedip tasfiye olmuştur ve tarihi Avrasyacılık ise Yeni Avrasyacılık olarak yeniden gündeme alınmıştır. Avrasyacılık SSCB eski topraklarındaki hakimiyetin yanı sıra gerçek Rus kimliğinin Rusya olduğunu savunuyordu. Güçlü bir Rus uygarlığını diriltmeyi destekleyen Avrasyacılar 637 Sayılı Geri Dönüş Yasasını da çıkartarak farklı ülkelerde yaşayan Rusların, Rusya içerisinde yeniden toplanmasını desteklediler. Bu haliyle değerlendirildiğinde Avrasyacılık bütünüyle Ruslara ait bir kavramdır ve Türkiye ile ilgisi bulunmamaktadır.
Türkiye’de Doğu ekolü ülkelerle ortaklık geliştirilme isteğini ilk kez ifade eden en yüksek bürokrat Orgeneral Tuncer Kılınç olmuştur. Kılınç muvazzaf bir Orgeneralken Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğini ifa ettiği dönemde Avrupa Birliği’ni tehlikeli olarak tanımlamış ve Rusya ve İran ile ilişkiler geliştirilmesini teklif etmişti. Benzer ifadeler sonraki yıllarda Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt tarafından da dile getirilmiş ve Avrupa Birliği’ne yönelik imaları gazete manşetlerinde ‘’Bu Pençeler Sizi Yok Eder’’ (27.09.2005) biçiminde yer bulmuştu.
Türk Genelkurmayına mensup yüksek rütbeli personelin zaman zaman bu yönde çıkışlarda bulunmaları Avrasyacılık olarak nitelendirilemez. İkibinli yılların başında hızlanan Avrupa Birliği müzakereleri dahilinde sunulan ilerleme raporları ve tavsiyeleri yoğun olarak askeri sistemin sivilleşmesi ve denetim altına alınmasını tavsiye ediyordu. Askeri kesimi tedirgin eden bu durum sebebiyle zaman zaman Doğu ekolü vurgusu yapılması oldukça makul bir strateji olarak tanımlanmalıdır.
Türkiye’de ‘’Avrasyacı’’ olduğunu vurgulayan grupların Büyük Türkiye arzusuyla ilgilerinin bulunmadıkları açıktır. Avrasyacılık bir Rus ideolojisi olduğuna göre Türkiye’de ki Avrasyacılar Türkiye’yi, Rusya üzerinden çeşitli pazarlara açabilmeyi hedef olarak belirlemişlerdir. Aslında Avrasyacı ve Asyacı olarak adlandırılan gruplar, Petersburg sermayesi üzerinden Türkiye’nin Londra merkezli olarak dönüştürülmesini tasarlamışlardı. Fakat Rusya’dan bekledikleri etkiyi göremeyince Çin merkezli olarak yeniden konumlandılar ve bu seferde kendilerini Asya Çağı temsilcileri olarak ifade etmeye başladılar. En önemli Türk Dış Politikası başarıları arasında yer alan Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulmasını bile hedef alıp ısrarla Türk kavramı yerine Asya tanımını kullanmaya devam etmektedirler.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ifade eden ve yokluk şartlarında imzalana Lozan Antlaşması en önemli Türk Dış Politikası başarısıdır. Bunun dışında Hatay’ın Anavatan’a katılma süreci ve sonrasında yürütülen faaliyetler ve katılım sonrası Türk deniz egemenliğinin de Doğu Akdeniz’de genişlemesi askeri ve stratejik olmasının yanı sıra bir diğer önemli Türk Dış Politikası Başarısıdır. Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya ve İngiltere yetkililerini oyalayarak Kasablanka, Adana, Tahran, Kahire görüşmelerinde zaman kazanması ve yıkıcı savaşa girmemesi bir diğer önemli Türk Dış Politikası başarısıdır. 1974 yılında gerçekleştirilen Kıbrıs çıkarması ve aynı yıl Ağustos’ta tek taraflı başlatılan askeri hakimiyet mücadelesi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasının desteklenmesi yine önemli bir Türk Dış Politikası başarısıdır. Bu en önemli dört dış politika başarısından sonra beşinci önemli başarı Türk Konseyi’nin adının Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştirilerek, 2040 vizyonu dahilinde eğitim, savunma, teknoloji, kültür, turizm, ekonomi alanlarını kapsayan 121 maddelik sonuç bildirgesinin yayımlanmasıdır. Bölgede ve uluslararası sitemde yeni dengeleri getirmeyi planlayan bu gelişmenin ısrarla Avrasya ya da Asya vurgusuyla anılması Türksüz bir medeniyet tasavvurunun planıdır.
Bölgeselleşme ve yeni savaş hazırlıklarını sürdüren gelişmiş ülkeler sahnesinde Türkiye’yi ve Türk Dünyasını ısrarla Türk tanımını kullanmadan Asya Halkı olarak etiketleyen ve bu anlamda anılmasının propagandasını yapan Türkiye’de ki ‘’Asyacılar’’ Türkçü, Milliyetçi, İslâmcı ya da Sosyalist ideolojiyi temsil etmemektedirler.
‘’Asyacılar’’, Kazakistan’ın Çin tarafından işgalini desteklemekle birlikte, Türkiye’nin İran ve Çin’den ihraç edilecek Mithraist Paganist ya da Neo Materyalist inançlar doğrultusunda yeniden dönüştürülmesini tasarlamaktadırlar.
Türkiye’nin bağımsızlaşması ve güçlenmesi bu grupların propaganda ve algı yönetimlerinin engellenmesiyle mümkün hale gelecektir.’’
Onur Dikmeci Kimdir?
Güvenlik ve İstihbarat üzerine birçok kuruluşta çalışmalar yürütmüştür. Bu alanla ilgili kitap, makale, analiz, seminer faaliyetleri sürdürmektedir. Özellikle Algı Yönetimi, Güvenlik ve Savaş Senaryoları, Siyasi Tarih, Katılımcı Güvenlik Felsefesi, ABD Lobiciliği alanlarıyla ilgili yoğun çalışmaları ve eğitim programlarını sürdürmüştür.