SOSYAL HAYATI İYİ OKUYORSosyal hayatın içinde gezerek yaşlı çiftleri el ele çarşı pazarda aşk dolu serüvenlerini kendince notlaştırıp nihayetinde o sevginin öyküsüne şekiller veriyor. Gerçek hayattın içinden gelen hal ve hareketleri öyküleştiren genç yazar Kübra Kızıltoprak, gerçek bir maceraperest hikâyeci yanı olan sempatik ahvali ile öyküleri ile hayata bakıyor. Aslında bir öyküyü yazmadan önce hayatı iyi okursanız size ilham olacak yaşam sokakta dağda taşta tarihi mekânlarda sosyal hayatın içinde malzeme çok. İşte bu durumu iyi kavramış yazar hayatın içinden besleniyor. Gstepres Adana İl Temsilcisi Gazeteci Yazar Remzi Yıldırım’a yazarlık serüvenini anlattı…-Yazmak insanın yaşamındaki dönüm noktasıdır- Yazıda Emek var, umut var, heyecan var hisler var- Yazarken İlk gün ki gibi canlı, En azından rengi hala aynı- Yazmak için yazar önce kendini tanıyor-İnsanların çiçeklere benzeyen yanları var“ Hayat hikâyeniz nasıl başladı? Bunun yanında yazı hikâyenizi de ilave ederek anlatsanız okurlarımız için söze öyle başlasak “2 Aralık 1997 tarihinde soğuk bir kış gününde ailemin en büyük ve tek kız evladı olarak Kayseri’de dünyaya geldim. 2006 yılının şubat ayında tutmaya başladığım bir günlüğüm var. Yazı yazmak yeni bir durum değil benim için hep yazıyordum. Ama yazma serüveni başlı başına farklı bir durum. Bence insanın yaşamındaki dönüm noktaları, hayat yolculuğuna her seferinde tekrar ilk adımı atmasına ve yeni başlangıçlar yapmasına da vesile oluyor. Bu açıdan baktığımda hikâyemi şekillendiren hala şekillendirmeme de yardımcı olan pek çok insanla tanışıyorum. Çeşitli olaylarla yeniden başlıyorum. Yakın tarih için örnek verirsem yeni başlangıç ve dönüm noktam olarak üniversite hayatımı görüyorum. Kendimi bulduğum ne yapmak istediğimi anladığım harekete geçtiğim zamanın içerisindeyim. Üniversite birinci sınıfta proje ödevim için attığım gönüllülük adımını bu hale gelebileceğimi tahmin etmeden atmıştım. Kendimi nasıl geliştirebilirim? İnsanlara ne yaparsam yardımım dokunur? Nasıl davranırsam onların mutluluklarına vesile olabilirim? Düşüncesiyle bir yandan arayış içerisindeydim o zamanlar. Asılmış olan bir ilanın, yapılan başvurunun, katılım sağlanan bir kursun insanın hayatına nasıl dokunduğunu gördüm ilk önce. Kendi hayatıma dokunulmasına izin vermekle başlıyormuş mesele. Yeni insanlar tanımak farklı bir atmosferin havasını solumak amacıyla katıldığım kurs, attığım adımlardan biriydi aslında. Beni ben yapan şeyleri orada buldum. Yazmak bendi. İçimdekini ortaya çıkaran bendi. Bunu fark ettiğimde insanların gözlerinde ki beni bulmamda da yardımcı olan tek şeyin yazılar olduğunu anladım. Sonra bu işe sıkı sıkıya sarılmalıyım artık dedim.“ Anladığımıza göre ilk kalem denemeniz A Kalemlerle başlıyor. Bize biraz derginiz ve dergide yazmaya başlayana kadar ki geçen süreçten söz eder misiniz? “ Bu sorunun cevabına Yazar Okulu’nun bir dersinden sonra kaleme aldığım paragrafla başlamak istiyorum. İlk gün ki gibi canlı. En azından rengi hala aynı. Statis bitkisi hayatın solup giden yitip giden anlarına inat, geçen zamanın canlı kalan tek yanı belki de. Tıpkı bir kâğıt bir kalem bir de yazı gibi. Yazmak için önce kendini tanı demişti hocam. Hislerini kâğıtlara dökmekten seni sen yapanları dile getirmekten korkma, çekinmeden yaz. Tanıdığın benliğinle ortaya koyduğun eserler, onları okuyan kendisine ulaşan her insan için kıymetli olur. Emek var, umut var, heyecan var o hislerde. Yazar kendini yazar her seferinde.Bu sözleri kulağıma küpe edip ciddi manada başlamaya karar verdim. Yazma serüvenine başlarken nerden başlayacağımın bilinmezliğiyle de bir süre bocaladım. Kendimi açtığım, dertleştiğim sayfalarına bazen gözyaşlarımı döktüğüm günlüğüme yazdığım gibi yazamazdım. Bilimsel araştırmaların üzerine yorumlarımı katıp makale tarzında ise hiç olmazdı. Bir kere ben o tarz yazıları okumayı hiç sevmezdim. Bilgi veren okurken heyecan duyduğum, aynı zamanda da yeni bilgileri kolayca öğrenebildiğim hikâyeler hep cazip gelmişti bana. Bir yerden başlamam gerekiyorsa böyle olmalıydı. Bu ne yapacağını bilemez zamanlarımda çok şanslıydım ki Yazar Okulu kursum hala devam ediyordu. Kıymetli hocam mentorum Selim Tunçbilek benden desteğini hiç esirgemedi. Her seferinde sabırla yazılarımı okudu. Birlikte gerekli düzenlemeleri yaptığımız zamanlarda hep beni yüreklendirerek cesaret verdi. Selim Hocam yazılarını derleyip mail olarak at. A Kalemler Dergisi’nde yayınlamaya başlayalım demeseydi kendi halinde günlüğüne yazı yazan biri olarak hayatıma devam edecektim büyük ihtimalle. Yazar Okulu ilk adımım. A Kalemler ise devam eden sürece başlangıcım.“ Daha çok hikâye yazıyorsunuz. Anlatmayı sevmek ve daha çok şey anlatmak için neleri konu olarak yazıya taşıyorsunuz? “ İlk zamanlarda deneme çalışmaları yaptım. Deneme güzeldi bendi ama eksikti. Yalnızca duygularımı yoğun ve en üst düzeyde yaşadığım zamanlarda benden yazılar yazabiliyordum. Onun haricinde zorlama olduğu belli olan keyif vermekten ziyade yoran yazılar ortaya çıkıyordu. Bilgi vermeli okurken sıkmamalı ve heyecan duymalıydım ben yazarken. Aklımda hep bu düşünce vardı. O heyecanı ben duymalıydım ki okuyanlara yansıyabilmeliydi. İnterneti açıp, pek çok kitap kurcalamam gerekmeliydi yazılarım için. Ancak o zaman samimiyet kokardı. Canlı cansız bütün her şeyi konu edebilmeliydim. Buna inanıyordum. İnsanların çiçeklerle benzeyen yönleri olduğunu da o zaman fark ettim. Kişinin karakteriyle çiçeklerin özelliklerini ve yapılarını benzeterek yazmak bu düşünceler neticesinde bulduğum fikirdi. Hikâyelere konu etmek için malzeme toplamak da yazmak kadar keyifli oluyor benim için. Bazen arkadaşlarımı, bazen annemin fincanın dibinde bıraktığı kahveyi, bazen de otobüste el ele oturan bir yaşlı çifti hikâyeleştiriyorum. Büyük marketlerde bitkilerin olduğu reyonlarda çiçeklerin isimlerini ve özelliklerini öğrenerek onları not ederek gezmekten çok mutluluk duyuyorum. Gezerken öğreniyor öğrendikçe yazıyorum. Bakmakla görmenin de bir olmadığını anladım bu sayede. Hikâyelerim için hayata hep farklı bakış açısıyla bakmaya çalışıyorum. İnsanları yazmak için onları görmeye ve okumaya gayret ediyorum. Doğru zamanda doğru yerdeysem birikim yapıyorum. İçinde bulunduğum sürece gelene kadar da yazılarımı yakın çevrem dışında kimseyle paylaşmamıştım. Saklı kalan kıymetlidir gibi bir düşüncem vardı. Ama A Kalemler ve Yazarlık Okulu bu düşüncemden vazgeçmeme sebep olan kuvvet oldular.“ Yazarlığa başlamada A Kalemler ve Selim Tunçbilek bir dönem noktası anladığımıza göre. Tüm dergi kadrosu farklı üslupta yazıyorsunuz nasıl oluyor bu ve buna tesir eden şey sizce ne? “Aslında kendi aramızda konuştuğumuzda da çokça dile getirdiğimiz bir şey var. A Kalemler yalnızca dergi değil. Çok kıymetli yazarlarla birlikte büyüyerek gelişen bir aile. Öğrenme ailede başlar. Aslında ilkokulumuz da ailenin kendisidir. A Kalemler Dergisi’ni hayatı, yazmayı okumayı ve iletişimi öğrendiğimiz bir okul olarak nitelendiriyoruz. Dergimiz Yazar Okulu mezun öğrencilerinin, başlangıç noktasından bayrağı göğüslemesiyle daha sonra da yeni gelenlere devretmesiyle uzun zamandır serüvene devam eden hayatın kendisi. Başta Selim Hocam olmak üzere değerli yazarların ışığında yol almaya çalışıyorum. Belki bir gün kendi ışığımla yoluma devam edebilirim ama mum başka bir kuvvet olmadan etrafına ışık saçamaz bunu biliyorum. Birbirimizi desteklediğimiz nasıl daha ileriyi görebiliriz düşüncesiyle yol aldığımız edebiyat serüveninde de birbirimizin ışığına engel olmadan, yanımızda yöremizde olanın kendini daha da parlatması ve çok daha aydınlık bir geleceğe sahip olması için ortak çaba içindeyiz. Farklı kuvvetlerin birleştiğinde nasıl güçlü hale gelebileceğinin örneği bence A Kalemler. Dergide ki şiirden bir hikâye çıkabiliyor mesela. Ya da bir konu diğer arkadaşımızın yazısı için fikir kaynağı oluyor. Ortak paydamız çok. Ama bence en önemlisi, hepimizin tek bir ışık kaynağından besleniyor olmamız. Gerçekten bize tesir eden, yazmak için içimizdeki kuvveti ortaya çıkarmamıza vesile olan da o his. Bu kimimiz için bir eğitim kimimiz için bir olay kimimiz içinde taşıyamadığı duygularını anlatma ihtiyacı. Herkesin hikâyesi farklı ama buluştuğu nokta aynı.“ Hikâyeleriniz beğeniyle okunuyor ama son sayılarda pek göremiyoruz sizi buna sebep ne? “Bir işin yalnızca yapılmış denilsin diye yapılmasını doğru bulmuyorum. Bu yüzden ara ara kendime molalar veriyorum. Samimiyetten uzaklaştığımı hissettiğim, bu yüzden yazmadığım okumadığım zamanlarda film izlemekten de çok keyif aldığım için film izlemeye vakit ayırıyorum. Bütün halinde yazı oluşturmayan ama daha sonra bir hikâyeye evrilmesi kolay olan paragrafçıklar yazıyorum. Bunları birleştirmek için bir tetikleyiciyle karşılaştığım anda harekete geçiyorum. Hikâyelerimi bazen yayınlanabilir mi noktasında değerlendirirken fazlasıyla eleştirel gözle baktığım için de beğenmeyip okuyuculara sunmadığım zamanlar oluyor. Bu süreç içerisinde yazmayı bırakmıyorum aslında. Sadece bekliyorum. Dinleniyorum, enerji depoluyorum. Aktif bir öğrencilik hayatına da devam ediyorum ben. Pandemi sürecinde uzaktan eğitim biraz zorlayıcı oldu ne yazık ki. Bu değişiklikler hikâye yazma tempomun yavaşlamasına sebep oldu. Son dönemde hem mola verdiğim için hem hayatımın odak noktasını biraz farklı bir yöne kaydırmak zorunda olduğum için hem de yazılarımı beğenmediğim için paylaşmadığımı söyleyebilirim.“ Yeni sayıda sizden bir çalışma var mı? Çalışmalarınızı kitap yapmayı düşünüyor musunuz? Gelecek hedeflerinizi konuşalım birazda “Evet A Kalemlerin yeni sayısında bir çalışmam var. Yeni yazım için kısa bir aradan sonra geri dönüş, yeniden alışma turları diyebiliriz. Düşündüğümde yazılarımın bir kitap olması fikri beni çok heyecanlandırıyor. Kitabı görmek ona dokunmak bu fikrin hayali dahi çok başka. Ancak şu an için bu hayale ulaşmamın zor olduğu bir yerdeyim. Ciddi emek çokça fedakârlık, bilgi birikimi ve fazlasıyla mesai harcanması kaliteli şeyler ortaya çıkmasında rol oynar. Bunun içinse yıllar gerekir. Ben yolun çok başındayım. Yolda yürürken de yazılarımı olabildiği kadar çok kişiye ulaştırıp onların hayatlarına dokunmak istiyorum. Gelecekte çok değer verdiğim insanlarla edebiyat aracılığıyla tanışmayı, öğrenmek istediklerimi sorabileceğim ortamlarda bulunmayı çok arzu ediyorum.Hayat bir tren yolculuğu gibidir. Çeşitli istasyonlara sahip bu yolculuğa önce kendiyle başlar insan. Duraklarda bazen kısa bazen de uzun molalar verir. Böylece istasyonlarda bekleyenler dahil olur hayata. Ardından tekerler döner yavaşça. Ömür boyu yolculuk birlikte geçer sanılır. Yol alırken fark edilmez. Birilerinin yolculuğu orada son bulmuştur. Engeller aşılmaya çalışırken anlaşılır. Aslında bir sonraki istasyonda inmeleri gerekiyordur. Giden hayattan eksiltir öyledir. Oysa yeni gelenlere de hep yerini verir. İnsan gidenlere ve hayata bakma ihtiyacı hisseder biraz zaman sonra da. Baktığı pencere görmesine yetmez. Her vagonu tek tek aşar. Yeni seferse onun dönüşünedir. Tam olmak istediği yeri anlar. Nerede kalmak istediğini. Nerede durmak istediğini. Aradığını bulduğunda da tren son istasyona varmış olur çoktan. Bu yazıma istinaden geleceğe bakarken geçmişi arkamda bırakmayı ama oradan da kopmadan amacımı bulmayı istiyorum. Geleceğimi şekillendirdiğim yaşlarımda doğru tercihlerimle en az hatalarla hayata devam edebilirsem sanırım kendimi hedeflerime ulaşmış ve başarmış sayacağım.ÖZEL ROPORTAJ/Remzi Yıldırım/gastepress.com
KÜLTÜR-SANAT
29 Ocak 2021 - 11:11
Kübra Kızıltoprak; "Gezerken öğreniyor öğrendikçe yazıyorum "
Hayatın içerisinde hangimiz birtakım zorluklarla karşılaşmıyoruz ki. Üzerine yazar olduğunuzu varsayın. Onlar geçek hayata coğrafyası daha geniş perspektiften bakıyor. Duyarlılık düzeyleri toplumun dertlerini kendilerine dert edinen özel insanlardır yazarlar. Bu yazar birde edebiyat denizinde yeni yüzmeye başlamış ise önce hayatı not tutuyor. Kübra Kızıltoprak’da okyanusun derinliklerinde yüzen yazarlarımızdan. Uzun kulaçlar atarak bir nevi dinlenerek öykülerini yazıyor.
KÜLTÜR-SANAT
29 Ocak 2021 - 11:11
Bu haber 1310 defa okunmuştur.
İlginizi Çekebilir