Bir çiçeğin içinde iki ayrı renk, iki ayrı desen gibidirler, birbirlerini tamamlayan... Biri birine toprak, öbürü diğerine yaprak olan..
Ama bazen de birbirini anlamayan...
Meselenin özünü iki sözcükle anlatmayı ya da susmayı tercih eden erkekle, noktasına virgülüne kadar anlatmayı seven içinde tutmaktan haz etmeyen kadının macerası gibidir bu yolculuk.
Erkeğin iki kelime ile her şeyi anlatma çabası...
Kadının detaylarla proje çizer gibi konuyu geniş alana yayma çabası...
Kadınlar her konuda olduğu gibi başlarından geçen sıkıcı olayları anlatırken;
Erkekler, iki kelime ile:
"Ne var ki onda,
Takma kafana."
Ya da "boş ver ya" söylemleri ile nokta koymak isterler.
Oysa kadın daha yeni başlamıştır,
onun için büyük bir mesele olan şey erkek için bitmiştir.
Tabii onlar için en büyük mesele karşı takımın onlara attığı gol'dür.
Kadın için çok da ehemmiyeti olmayan, sonuçta bir oyundur.
Ama o yaşadığı en ufak bir üzüntüyü anlatırken kendince bir dram yaşıyordur, mağdurdur. Olay büyük değilse de duygu büyüktür. "Neden anlaşılmıyorum?" duygusuyla daha da büyütür.
Erkek,
"Ne oldu şimdi bu kadına?" düşüncesindedir.
Kaba tabirle "Amma da abarttı, trip yapıyor, bıktım şunun nazından" diye düşünür.
İkisi de aynı senaryonun değişik versiyonlarını yazıyorlardır kafalarından, ikisi de kendilerince haklıdır.
Kadınlar,
duygusal ve hassas oldukları için üzüntülerini de sevinçlerini de yoğun yaşarlar, o yoğunluğu iki kelime ile anlatmak zor değilse de yetersizdir. İçine sindire sindire anlatması gerek, detay olacaktır, renk heyecan olacaktır, iki kelime ile özetlenecek duygu değildir onların yaşadıkları.
"Boş ver ya"
"Sana öyle gelmiştir" söylemleri, "Seni dinlemek istemiyorum." olarak algılanır.
Erkekler duygunun her çeşidini yoğun yaşayan kadınların ruh haline bir türlü alışamazlar.
"Halbuki başta her şeyini anlıyordu, sonradan ne olmuştu?" kadının kafasında bitmeyen sorular...
Mesele biter, beni anlamıyor meselesi başlar, eskiden böyle değildi meselesi ile devam eder.
Aslında bu erkeklere biçilen rol sebebiyledir çoğu zaman.
Her şey karşısında güçlü durmak, öyle olmak zorunda hisseder kendini, aksi takdirde güçsüz, dayanıksız görüneğini düşünür. O koruyucu güç temel taşlarını oynatmak istemez.
Mesele birbirinin ruhunu anlama meselesidir.
Aslında birbirimize muhtaç olduğumuz şu hayat yolculuğunda duygusal olarak ihtiyacımız olan destek çok değildir; "Seni anlıyorum, haklısın, öyle olmamalıydı, bu da geçer üzülme." demektir, zor bir şey değildir.
Birbirimizi anlayarak yaşamak dileğiyle.
Hayatınızın rengi hiç solmasın.
Kalın sağlıcakla.