Son yirmi, yirmi beş yılda teknolojinin baş döndürücü bir şekilde gelişimine şahit olduk. Takoz gibi cep telefonlarından günlük bir çok gereksinimimizi karşılayan akıllı cep telefonlarına geçiş buna en iyi örnek olsa gerek. Bilgi bu teknoloji sayesinde o kadar hızlı üretilmeye başlandı ki; her iki yılda bir üretilen bilgi dünya tarihinde üretilmiş olan bilgiyi ikiye katlıyor. İnsanoğlu üretilen bilgiye sahip olabilmek bilgiyi analiz edebilmek ve yeni keşifler yapabilmek için yapay zeka, derin öğrenme, biyoinformatik, big data gibi çoğumuzun ne olduğu hakkında bir bilgisinin olmadığı yeni bilim alanları kurdu.
Ulusların var olma mücadelelerindeki başarıları artık bu yeni kavramların içerisini ne kadar doldurabileceklerine bağlı. Çünkü savunmadan eğitime, sağlığa, üretimden tüketim malzemelerine kadar her alanda yeniden dizayn söz konusu. Teknolojik devrimlerini yapamayan ülkeler yine yüz yıl başka ülkelere bağımlı olmaktan kurtulamayacak. Bu tehlike ülkemiz içinde mevcuttur.
Dünyada birbiri ile ortak dil geliştiren robot teknolojileri, tamamen yapay zeka ile hastalıkların tanısını koyan bilgisayar sistemleri, sürücüsüz arabalar, uçaklar, insan iş gücüne gereksinim duymayan fabrikalar ve tarım makinaları geliştirilmiş durumda. Gerek özel sektörler gerekse hükümetler bu yeni teknolojilerin geliştirilmesine milyarlarca dolar yatırmakta. Maalesef bizim bu yatırımı yapacak bu boyutta bir özel teşebbüsümüz yok. Tek elimizde olan yetişmiş elemanımız. Bu insanlar arasında da iletişim ve koordinasyon neredeyse hiç yok. Topluma baktığımızda ise toplumda ve hatta üniversite gençliğinde dahi yakın gelecekte dünyada neler değişeceği ile alakalı hiçbir öngörü maalesef yok.
Kendi mesleğim olan sağlıkta da on yılda çok büyük teknolojik değişimlerin yaşanacağı aşikardır. Hastalıkların tanı ve tedavi yöntemlerinin tamamen değişmesi ihtimali çok yüksek. Bugün grip hastalığının tedavisinin dahi kişiye özel yapılması gerekliliği ortaya konulmuştur. Her kanser hastasının hastalığı kendisine özeldir. Dolayısı ile hastanın genetik yapısına göre ilaç tedavisi verilmesi gereklidir denilmektedir. Kişiye özel tedaviler, kök hücre tedavileri, robotik cerrahi sistemleri ile yapay zekaya sahip bilgisayarların artık hastalığınızı teşhis edeceği ve tedavinizi yapabileceği döneme giriyoruz.
Daha önceki kılıç, kalkan, top, tüfek, bomba gibi savaşların yerine toplumun genetik yapısına göre oluşturulmuş biyolojik silahların geliştirilebilme ihtimali ise maalesef bu çok hızlı gelişen teknolojinin en korkulan yanıdır. Yapay zekaya sahip askerler, uçaklar gibi yıkıcı, yok edici silahlar geri kalmış ülkelerin yeni prangaları olacaktır.
Bizler bu yazıları yazarken veya bu yeni teknolojik kavramları öğrenmeye çalışırken belli başlı ülkeler yeni ürünleri kullanıma sundu veya sunmak üzere. Bu sebepledir ki bizim ülke olarak geri kalmamamız ve dünyaya yetişebilmemiz için ülke çapında teknoloji seferberliği ilan etmeliyiz. Eğitimler konferanslar kurslar gerçekleştirmeliyiz. Teorisyenlerle pratik uygulayıcıları bir araya getirmeliyiz. Özel sektöre yatırım desteği vermeliyiz. Aselsan, TÜBİTAK, üniversiteleri bir araya getirmeli ve yeni fikirler ve yeni ürünler için onları zorlamalıyız. Ancak bu şekilde hür ve bağımsız olabiliriz. Yoksa ülke olarak yok olmanıza sadece bir avuç toz (biyolojik silah) yeterli olabilir. Sessiz sedasız bir yok oluş…
Saygılarımla…
Halil Ulutabanca