‘Eğitim şart' jargonu espri gibi görünse de yaşadığımız günlere bakınca içinin ne kadar dolu, anlamınında bir o kadar derin ifadeler barındırdığını hissediyorsunuz. Eğitim, tabiki şart ama nasıl bir eğitim. Günümüzdeki gibi özel ilkokulların, kolej adı altında sadece para odaklı kurumların, bina altlarında bulunan sanki kaçak bir kurum izlenimi veren temel liselerin, vakıf üniversitesi adı altında yine para odaklı üniversitelerin olduğu gibi mi? Yoksa benim zihnimde canlanan -belki biraz nostalji olacak ama- her bireyin eşit şekilde eğitim aldığı ve tek tip kıyafetin olduğu devlete ait kurumlar gibi mi? Bana göre eğitim de eşitliğin ortadan kalktığı gün çöküş başladı.
Çünkü eğitim, 'Ne ekersen onu biçersin' sözünün doğrulandığı alanlardan biri.
Kötü eğitimden geçmiş öğrenciler, becerisi ve bilgisi sınırlı öğretmenler oldu; o öğretmenlerin yetiştirdiği öğrenciler bir kademe daha aşağıya düştü ve bu böyle sürüp gitti. Bu gidişe dur demenin en basit ve kolay yolu: Öğretmen kalitemizi bir an önce yükseltmekten geçiyor.
Bana göre eğitimimizin ana sorunu başta da biraz değindiğim gibi eşitsizlik. Maalesef liselerimizden az sayıda iyi eğitimliye karşılık bir miktar vasat eğitimli ve çok sayıda da kötü eğitimli çocuk mezun ediyoruz. Eşitsizliği giderebilmek için iyi eğitimlilerin sayısını çok ama çok arttırabilmeliyiz. Bunun için de söylediğim gibi öğretmen kalitemizi yükselterek işe başlamalıyız.
Bunlar hep bilinen şeyler; konuşulan şeyler.
Fakat bir de konuşulmayan var. Bizim bu işe şöyle bir mutlak bir ön kabulle, hatta dogma ile başlamamız lazım: Kötü öğrenci diye bir şey yoktur, ona öğretemeyen öğretmen vardır. Dünyanın bütün eğitim sistemlerinde sistemin kilidi de anahtarı da öğretmenlerdir.
Tıbbi sebeplerle öğrenme güçlüğü çekenler dışında bütün çocuklarımız eşit derecede öğrenmeye yatkındır. Bu basit gerçeği kafamıza kazımalıyız.
Peki, bu sorunu aşabilmek için neler yapılmalı?
Eğitim kadrosunun kalitesini artırmaya yönelik politikalar izlenmeli. Öğretmen okulları yeniden açılmalı. En önemli detayardan biri ise evrensel ve bilimsel bir eğitim sistemine geçilmeli.
Peki, bunlara gerek var mı?
Galatasaray, Fenerbahçe'nin elinden dünyaca ünlü futbolcu Zaha'yı almış. Fenerbahçe 1959 öncesi şampiyonlukları için beş yıldızlı formayla maça çıkmış. TikTok'taki böcek yiyen kızın videosu milyonlarca izlenmiş. Sosyal medya fenomeni yeni arabasıyla kaza yapmış vs vs...
Hayatımız resmen Tele Vole olmuşken eğitim sistemi üzerine konuşmak çok mu önemli mi sanki?
Evet çok önemli hatta asıl şimdi daha da önemli...
Doğru ve kaliteli eğitim almış bireyler, içerisinde bulundukları toplumların kaderine, yaşam tarzlarına ve geleceklerine yön verecek insanlar olacaklar. Burada ise şimdi karşımıza çıkacak kelime 'liyakat' olacak. Yaşadığınız coğrafyada kaliteli eğitim almış insan sayısı ne kadar çoksa bulunduğunuz toplumun hayat standartlarının düşük olması düşünülemez. Bunu da her alanda hissedersiniz; mesela trafikte kırmızı ışıkta beklerken henüz daha sarı yandığında arkanızdaki araç sizi geçmeniz için taciz etmez, alışverişte kasa sırası beklerken önünüze geçmeyi kimse düşünmez, bir kafe de oturup bir şeyler içmek istediğinizde (bu ekonomik şartlarda ne kadar mümkünse artık) yan masadaki kişi yüksek sesle görüntülü ve gürültülü şekilde telefonla konuşmaz...
Evet, sizin de zihninizde canlandı değil mi? Eğitim şart, ama sadece sınav geçmek ya da okul kazanmak için değil; yaşadığımız topluma faydalı bireyler yetiştirebilmek için de eğitim şart. Kısacası evet eğitim şart, ama sadece okumuş olmak için değil; yerlere çöp atmamak için, hayvanlara zarar vermemek için, doğaya, ağaca, ormana sahip çıkmak için de eğitim şart.
Eğitimin önce aileden başladığını düşünürsek iyi eğitim almış bir anne babanın topluma yön verecek çocuklar yetiştirdiğini unutmamalıyız.
Tam tersi ise şu an yaşadığımız ve bulunduğumuz durumun bir özeti.
Umarım bundan sonraki yazılarımızda daha güzel konulardan bahsedebiliriz.
Evet parayı veren düdüğü çalsın da eğitimi çalmasın.. Ne kadar önemli ve güzel bir yazı Ersin bey