Şükrü Erbaş yazmış dize dize.
“Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?
Çünkü onlar ağır kanlı adamlardır
Değişen bir dünyaya karşı
Kerpiç duvarlar gibi katı
Çakır dikenleri gibi susuz
Kayıtsızca direnerek yaşarlar.
Aptal, kaba ve kurnazdırlar.
İnanarak ve kolayca yalan söylerler.
Paraları olsa da
Yoksul görünmek gibi bir hünerleri vardır.
Her şeyi hafife alır ve herkese söverler.
Yağmuru, rüzgarı ve güneşi
Bir gün olsun ekinleri akıllarına gelmeden
Düşünemezler...
Ve birbirlerinin sınırlarını sürerek
Topraklarını büyütmeye çalışırlar.”
Kuraklık.
Anadolu’da en büyük isyanlar topraktan çıktı.
Çünkü ekmeğin içindeki buğdayın çatlayan tohumunun sesi depremin yankısından daha tehlikelidir.
Çünkü açlık ölümden daha rezildir.
Çünkü topraktan kalkmayan harman, yağmayan yağmur, dolmayan başak uçları sınırları ezilmiş bir vatanın kaderinden daha kanlı bir gelecek barındırır.
Bazen en büyük toprak kayıpları savaşlarla değil köylünün toprağını terketmesi ile yaşanır.
İş bulamayan, tarımını sürdüremeyen, borcunu ödeyemeyen köylüler artık yok.
Köylüleri Neden Öldürmeliyiz şiirinin üzerinden yıllar geçti.
Artık Köylüleri Nasıl Yaşatmalıyızı sormanın vakti gelmedi mi?