MHP Genelbaşkanı Dr. Devlet Bahçeli yine bir konuştu pir konuştu ve özetle dedi ki;
“İmralı canisi, bebek katilinin tecridi kaldırılırsa Meclis’e gelsin. DEM Grubunda konuşsun. PKK’nın silah bıraktığını ve dağıtıldığını ilan etsin”
Şaşırdık mı? Hem evet, hem hayır!
Böylesine önemli çıkışlar hep Bahçeli’den geldiği için, şaşırmadık ama bu kadar radikal bir çıkışın olması şaşırttı hatta, beni şok etti.
Bu ani ve çok ama çok keskin dönüşün, ülkemizin geleceğinin hayrına olmasını diliyorum. Ve Bahçeli’nin bu çıkışının, bu ülkenin gerçek koruyucularının, yani kırmızı kitabı yazanların görüşünün dillendirilmesi olarak değerlendirmek istiyorum.
Bana göre bu çıkışın, temel iki sebebi olabilir, üç değil. Birincisi, Abd- İsrail ikilisinin Ortadoğu’yu karıştırıp nihayetinde, savaşın yönünü ülkemize dönmesine çok zaman kalmamış olmalı. Ve öyle bir ihtimal karşısında, terörle mücadele ile güç kaybına uğramaksızın, PKK terörünü kalıcı olarak çözerek, gücü tek bir yerde toplamak adına, PKK sorunun kökten çözmek için bir hamle olabilir.
İkinci ihtimal de, başta ülkemizin nihayetinde de, Erdoğan’ın ve tabi ki, Cumhur İttifakı’nın, eski güçlü ve de güzel günlere dönebilmesi adına, ülkemizin 40 yıldır ayağındaki PKK terör prangasından kurtulması adına atılmış bir adım olması.
İster bunlardan biri ya da, ikisi veya baka üçüncü bir sebep de olsa, her ne olursa olsun; sonuçta asıl hedef, PKK’yı, Amerika’nın ve Batı’nın elinden, kucağından almak ve “anlaşıp-uzlaşarak” PKK terörünü kalıcı şekilde bitirmek, ortadan kaldırmak ise, ve bunun olabilme noktasına gelindiyse, bunun için herşeyi deneyeceklerdir.
Bu da tek taraflı olarak, Öcalan gelsin “PKK silah bıraksın ve terör örgütü dağıtılsın” demekle olmayacaktır elbette. İlla ki, perde arkasında görüşmeler, karşılıklı al gülüm ver gülüm pazarlıkları olmuştur, oluyordur ve olacaktır da.
Türkiye , Amerika’dan daha fazla verirse bu işi bitirebilir. PKK da biliyordur sanırım ; “Amerika’nın maşası olduğunu, onun ülkemiz üzerine, çirkin emellerinin bulunduğunu ve bu emellere kavuşursa, aslında PKK’nın da sağ ve sağlam kalmayacağını”
Ve Amerika’nın maşası olarak 40 yıldır dağlarda yaşayanlar, 75 bine yakın kürdün öldüğünü veya hapiste çürüdüğünü biliyorlar.
İşte tüm bunların önüne geçmek, kendi ülkesinde, varsa, kalan demokratik haklarını da alarak, silah bıraktıktan sonra etkin pişmanlık vs adı altında, yeni bir hayata başlangıç yapmak, Kandil’in de hayalinde olabilir.
İşte şimdi Türkiye, bunun pazarlık sayfasını açtı bence, görünürde tek taraflı ve pazarlık yok gibi anlatılacak belki ama, dağdaki silahlı kadroları, silahları bırakarak, teslim olup şehre indirmenin, hem de kalıcı olarak indirmenin gereği, hiç değilse, teslim olduktan sonraki süreçte, ciddi ceza indirimleri olabilir ya da, başka bir alışveriş şekli olabilir.
Dile kolay kırk yıldır yani tam 14 bin 669 gündür verilen mücadelede 14 bin 907 resmi görevli güvenlik personeli ve sivil vatandaşımız şehit olmaz, neredeyse günde bir şehit. Ve bu PKK terörüyle mücadele için geçen yıllarda tamı tamına 2 trilyon dolarımız gitmiş. Türk parasına çevirirsek, 68 trilyon lira... Dile kolay, 68.000.000.000.000 TL. Eğer bu parayı terörle mücadelede harcamamış olsaydık, yüz bin kilometre hızlı tren demiryolu, yüz bin kilometre duble yol, İstanbul’a yapılan üçüncü köprüden 100 tane, bin elektrik santrali, bin baraj, 24 derslikli bin okul ve biner kişilik bin kütüphaneyi bugüne kadar yapmış ve dünyanın da en itibarlı ülkeleri arasına girmiştik.
Gördünüz mü, bu küresel çakalların, ayağımıza taktığı PKK terör belasının bize bunca yıldır neler kaybettirdiğini.
Şimdi ülke sınırlarımızdan çıkıp biraz daha evrensel düşünüp soğukkanlı bir analiz yapalım. PKK denildiği gibi, silah bırakıp teslim olur da, kendini lağv ederse, ne olur!
15 bine yakın şehit vatan evladımızın kanı yerde kalır mı , bence hayır. Bilakis bu sonuç , onların canı pahasına kazanılmış bir zafer olur. Ayrıca dünyada yaşanan iki büyük savaştan sonra, her iki taraftaki ülkelerden, 80 milyona yakın insan öldü.
Ama sonrasında yapılan, barış müzakereleri ile uzlaşma sağlandı ve milyonlarca insanın ölmesine rağmen yaşanan dünyanın, huzurlu devam etmesi ve doğacak insanların savaşa değil, barışa doğması için, dünyada ne yapıldıysa, ülkemizde de o yapılabilir.
Dünya savaşlarında vatanlarını savunmak için ölen, milyonlarca insan hiçbir zaman unutulmadı ve onların canlarını verdikleri savaş sonrasında, barış sağlamak için masaya oturanların hiçbiri de, vatan haini ilan edilmedi.
Bilakis, ülkeleri uğruna savaşıp canlarını feda edenler, hiçbir zaman unutulmadı ve her daim şükranla anıldı, onların hayatta kalanlarına sahip çıkılarak rahat bir hayat sürmeleri sağlandı.
Ama bu taraftan da, hayatın devam etmesi gerçeğiyle de yüzleşilerek, hayat herkes için, zaman içinde normalleştirildi.
Elbette, 15 bine yakın şehidimizin bir damla kanı, dünyalara değer ve onları unutmak asla mümkün değil. Lakin bu sayının, bir kırk yıl daha sonra, 30 bine çıkması ve gittikçe fakirleşerek, hayatın çoğunluk için, dayanılmaz bir hal alacağı ülkede yaşamaya çalışmak, akılcı bir seçenek olabilir mi?
İşte, tam bu noktada, Bahçeli’nin yaptığı çağrıyı, ülkemizin bundan sonrasını düşünerek mi değerlendirmeli ve MHP Genelbakanı Dr. Bahçeli’nin dediği, gibi kalıcı barış ve huzur ortamı için, gerekirse, kırk yıldır yaşananlar da, sinemize mi çekilmeli?
Ya da, ölene kadar savaşmaya devam edip ve başta, ağızlarının suyu akarak, ülkemizi yok etmek için sabırla bekleyen, Abd ve Batı ülkelerinin değirmenine, günbegün su taşımak mı, doğru karar?
Yoksa, bir şekilde kalıcı mutabakat sağlayarak, kan emici, emperyalist küresel çakalların elinden, PKK kartını alıp, memleketim insanlarının, huzurlu ve birlik bütünlük içinde, bölünme tehlikesi ortadan kalıcı olarak kalkmış bir dünyaya, uyanmasını sağlamak mı?
Ne dersiniz?
Değer mi ?