BİR YILDIRIM GÖRÜCÜ VARDI. BİR YILDIRIMDI O ADI GİBİ HIZI İLE GELDİ, GEÇTİ, GİTTİ, BU DÜNYADAN.
(Bazen kelimeler kifayetsiz kalır ama keşkeler asla affolmaz)(hazin bir yoldaşlık öyküsü)
İşte en zoru bundan sonrası. Boğazda düğümlenen keşkeler, gözlerden buğulanan bir geçmiş. Hayatım boyunca okuduğum her şiirde şairin, her romanda yazarın yerine koyarım kendimi. Okuduğum her satırın kenarından köşesinden kaçıp resime yukardan bakmaya çalışırım. Ben bilirim, bir şair hayatının şiirini yazmak için nefes alır. Bir romanın yazarı dünyasında yarattığı fırtınadır ayakta tutan onu. İşte bu nedenle en zoru bundan sonrası.
Yıldırım benim kardeşimdi. Uzun yıllar boyunca aynı hayalleri kurduk aynı düşlerde oynadık. Galiba istemesede büyüyor insan. Büyüdükçe kirleniyor eskiyor her şey. Okulun sonlarına doğru artık yaşamın yükünü hissetmeye başlamıştık. Benim zorunlu hizmetim olduğu için tiyatroyu yıldırım üzerinde devam ettirmeye karar verdik. Okul bitecek ben gideceğim o devam edecekti. Öyle de oldu zaten ben zorunlu hizmet için iki sene ayrıldım Kayseri’den. Tiyatro bölümü çok güzel oyunlar koydu sahneye. Kayseri’ye geri dönüşümde evlendim. Evlilik yaşamını değiştiriyor insanın. Tiyatro yapmayı zorlaştırıyor. Bende de öyle oldu. Bir çok arkadaşım kırıldı küstü. Yıldırım hep anlayışla karşıladı beni.
Bir akşam Yıldırım büyük bir heyecan ile geldi yanıma. O yıllar özel radyoların açılış zamanları. Genç radyo Kayseri hakkını almış. “Hadi artık oturma zamanı değil, para kazanacağız. Birkaç yer bulduk. Birini kiralayıp malzemeleri yerleştirip başlayacağız. Kaç paran var” dedi. “Valla arabayı yeni sattım 50 liram var. Daha fazlasında yok yeni evlendim biliyorsun” dedim. “Kiraya yeter bir de medikal dükkanı yeri tamam bunların kirası senden. zaten kaç kişiyiz herkes eşit ortak olacak” dedi. Çıkarken “notere git işlemleri yap yarın” dedi. Çıktı gitti. Sonraki gün buluştuk. İki dükkanında ön görüşmesi yapılmış. Beğendik. Param kayın biraderde aradım bir çek yazdı verdi. Çeki dükkan kirasına verdik. Şirket kurulumu için müşavire gittik. Orada baktım ben değilim şirket ortağı, hanımı yapmışlar. Olmaz dedim. Yıldırıma gittim. Radyoda nişanlısı yanında. Konuştuk biraz. İlk kez birbirimize seslerimiz yükseldi. Nedenini anlatamıyordu ama ben anlıyordum. Birbirimize baktık. “Hoşçakal buraya kadarmış”dedim. “Çeki bırak bir ay sonra ödeyeyim”dedi. “Yıldırım lanet olsun çekide parası da bizim ticaretimiz sevgiydi kalbimizde. Şimdi gayrısı kalmamış. Hoşçakal” dedim, çıktım.
Sonra hiç konuşmadık bir daha. Medikal ve radyo açıldı. Yıldırım’da evlendi. Sivas caddesinde oturdu bir süre. Sonra acele bir kararla Sakarya’ya taşındığını öğrendim. Sonra o meşhur deprem. Enkazdan sağ çıkmış ama kardeşini ve annesini kaybetmiş. Bunları çok yıllar sonra öğrendim. Deprem sonrası baş ağrıları olunca kayıplarına bağlamışlar. Sonradan beyin tümörü olduğunu öğrenmiş ameliyat sonrasında huzurlu birkaç yıl, yazılan bir tiyatro oyunu. Sonra nüks edince tümör yoğun bakım süreci. Eşi aradı beni vandayım o zaman.Beni görmek istediğini söyledi. Çıkıp gelemedim terör bölgesi izin verilmedi. Sonra yitip gitti Yıldırım. Yitti gitti. Ben helalleşemeden elini tutamadan çekip gitti. Artık yavaş yavaş yaklaşıyorum yaşça ona. Orada görüşüp hasret gidermenin umuduyla. Ona buradan nasıl veda edilir diye çok düşündüm. Galiba en doğrusu bir oyunun son tiradını yazmak. Az kaldı kadim arkadaşım yakında görüşmek üzere.
LÜTFEN SEVGİLERE BASMAYINIZ. OYUN 2 BÖLÜM
22. SAHNE
(Parkta bir bank etrafta kar var. Bankın tepesinde soluk renkli bir ışık veren elektrik direği. Sessiz ve soğuk bir akşam. Koray elinde bir bavul tek başına bankta oturmaktadır.)
KORAY: (mırıldanarak uzaklara bakmaktadır. Yüzünde eski zamanların yorgunluğu)
- Bir çanta ile gelinir bu şehire. O çantanın içinde tıka basa hayal dolu. Herkes ama herkes ilk geldiğinde bu soğuktan şikayetçi, yalnızlıktan nefessiz kalır. Sonra yavaş yavaş değişir her şey. Önce apartmanların çatılarındaki buzlar kırılarak düşer. Sonra miskin sokak kedileri yeşeren ağaçların dallarına saldırır. Mevsim değişir arkadaşlıklar başlar. Yalnızlıklar paylaşıldıkça yalnızlık olmaktan çıkar. (Gülümser) Bu sadece benim hikayem değil aslında. Bu bir arkadaşlık hikayesi.Benim uzun zamandır oynamak istediğim rol bu. Fırsat olmadı işte. Kısmet şimdideymiş. Zor yilların adamlarıyız biz. Fakir aile çocukları. Elde avuçta ne varsa okumaya harcanan mutfakları boş ailelerin çocuklarıyız.(etrafına bakınır) Böyle soğuk bir kış günü gelmiştim. Ne garip çok yıllar geçti içimde ki soğuk yaza döndü ama ilk geldiğim yalnızlık değişmedi. Hepimiz gibi aslında.bu rolü oynamamı isteyen adam (sağ ayağını hissederek onu felçli olduğunu gösterir öykünerek) “bu kör olası ayak bıraksa beni hayatımın en güzel rollerini oynasam, koşamamak nasıldır bilmezsiniz ah ben bir koşsam” diye taklit ederdi beni. Yıllar boyunca bu ayak engel oldu düşlerime (gülerek) hep bir duygu sömürüsü hep bir ajitasyon. Ama biz tiyatrocular severiz ajitasyonu. O tiratlar gönül telimizi oynatır. Zaten neredeyse tüm oyunların perde sonlarında ya bir bilinmezlik ya da derin sızı yaratan bir acı vardır. Bu oyunun yazarı süprizleri sever. Çok uzun yıllar birlikte tiyatro yaptık. Uzun yıllar aynı evde yaşadık sonra kader ayırdı bizi. İnanın bana bu perdenin bitişi hakkında hiçbir fikrim yok. (Etrafına bakar) burası benim Kayseri’deki ilk günlerinin kötü bir anısı. Uzun kış gecelerinde konuşurken sık sık anlatırdım. Ama neden buradayım? Eskiye dönüş neden neden ilk yıl? Bilmiyorum. (Fonda aniden bir şarkı çalmaya başlar Alpay, bilindik bir şarkı.gülümser hipnotize olmuş gibidir) bu benim en çok sevdiğin şarkı yıldırım. Hoş geldin. Çok özlemişim seni. Sarılmamak ne acı. Bak inan bana öyle değil, gelmek istedim çok istedim. Vandaydım izin vermediler. Evet öncesinde haklısın… ama bilmiyordum hasta olduğunu. Vallahi bilmiyordum. Neden ameliyat olduğunu söylemedin? Çok acı çektin değil mi? Biliyorum depremdeki acıdan daha azdı biliyorum.Ama sende yıldırım(kızgındır) kıçı kırık bir iş için bozdun hukukumuzu. Ne gerek vardı. Dostluk gibisi var mı ya? Ben seni çok özledim yıldırım. Seninle sigara içmeyi çok özledim. Akşam yemeklerini uzun çay sohbetlerini çok özledim. Bak bu oyunu sen yazdın. Yok ya biliyorum senin adına ben yazdım. Ama sen ne söylersin bilirim onu yazdım.Seninle böyle dertleşmekten kahroluyorum. Bak sana sarılamıyorum bile. Belki bilmiyorsun Çetin büyük bir yazar oldu. Mahmut ve murat Kayseri’de bir delinin hatıra defterini oynuyorlar. Seni hatırladıkça senden bahsediyoruz uzun uzun yıldırım. Biliyorum bazen kelimeler kifayetsiz kalır ama keşkeler asla affolmaz. Biliyorum affetme yok hayır özürde dileme. Az kaldı kadim arkadaşım inan bana az kaldı. O günün heyecanı ile bekliyorum. Orada konuşuruz. Gidiyormusun? Biraz daha kalsaydın. Peki. Hoşça kal. (Geri döner çok bitkindir banka oturur sağ ayağını ovalar) geriye bir tek sen kaldın topal ayağım yıllar geçti gençlik bitti. Yıllardır aynı kar yağdı bu banka, belki benim gibi kaç insan sabahladı üzerinde. Bilmem benim gibi özledikleri varmıydı?. Ya yıldırım bak topal ayağımda yanımda seni çok özledim be çok özledim.(fon müziği perde)
OYUN
Güzel hemde çok güzel
Evet, keşkeler, pişmanlıklar,kırgınlıklar hiç yaşanmamış olsaydı. Bir YILDIRIM vardı, unutulmadı, unutulmayan. Belki mahşerde karşılaşırız dediğin gibi Koray. Sevgiler Elmas
Merhabalar..Yıldırım GÖRÜCÜ abime Allah rahmet eylesin...Anılar hayal gibi yaşandı..Koray TOPCU abim yazını okudum duygulandım.Sevgiler..
Nurlar içinde uyuyor biliyorum
"Yıldırım Görücü" ismini duyunca İstasyon Caddesin deki Kayseri özel öğrenci yurdu ve "Gül satardı melek " isimli tiyatro oyunu aklıma gelir.... Bende yıllar sonra öğrendim , Kayseri den taşındığını , depremde yaşadıklarını ve rahmetli oluşunu ve çok üzüldüm. Bazı insanlarla dostluk , bazıları ile ticaret yapacaksınız , bu hayatın öğrettiklerinden bana , Keşke abi kardeşliğimiz yani dostluğumuz devam edebilseydi.... Ticaret hiç yapmasaydık... Umarum nurlar içinde uyuyordur...
Allah sabrınızı arttırsın