“Yüzümden bir şeyler aktı aktı
İçimde menekşelendi Hilmi Bey
Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
Hiçbir yere gitmiyor.
Edip Cansever”
Kış; pencerelerde buzlanmış buğu demekti o yıllarda. Bütün gece ara vermeden yağan kar. Sokaklarda solgun lambaların eşlik ettiği bir tören. Benim çocukluğumda kar küresi cam biblolar vardı içinde bir kulübe ve bir küçük ağaç. Kulübenin içinde pipolu bir adam ve beyaz bir köpek. Bu cam fanusu salladığınızda kar taneleri bembeyaz uçuşurdu. O kulübenin üzerinde, ağacın dallarında birikirdi. O yıllarda iki oyuncağı hatırlıyorum. Birisi kar kürem, diğeri kurmalı bir masa saati. Saati kurup masaya koyunca önde bir tavuk eşelenir dururdu. Gece oldumu anam, son bakımını yapardı sobanın. Altını boşaltır, üstünden kömür ekler. Sobanın üzerindeki güğüme su ekler, çamaşırları toplar, sobanın altına kuruması için birkaç odun koyardı. Radyoda nihavent faslı. Kızkardeşim ve ben soba yanında iki sedirde yatardık. Işığı söndürünce anam, ben yorganı çeker başıma elimde kar küresi yorganın bir kenarından sızan sobanın çıtırdayan ışığı altında kürede salınan kar tanelerini seyrederdim. Bütün gece yağardı kar, ara ara sobada kömür çatırdardı. Bilmediğim hiç görmediğim ülkelerin hayali, oyuncakçı dükkanları, sinemada seyrettiğim Çin filmindeki ışıklı dünyaya dalar giderdim.
Sabah üşüyerek uyanırdım. Yorganın içi sıcak, dışarıda soğuk, soba sönmüş. İşte o soğuk yüzümü yalardı. Anam babamın fermuarlı kazağını giymiş. Hızlıca temizlerdi sobayı. Kömür ve bolca odun. Birkaç dakika sonra harlayarak yanan soba yüzümüzü yakmaya başlardı. Çay konurdu hemen üzerine, ardından ekmek kızartılırdı. Ekşi maya kokardı her taraf. Hafta sonu koşturmacadan uzak pencere kenarlarında birikmiş kar, radyoda ajans, masada yumurta, peynir, anamın yaptığı börek, tereyağın üzerine konulan ateş kırmızısı vişne reçeli. Anam süt içmediğime kızar, börekten ağzım her boş kaldığında bir parça yedirmeye çalışırdı. Sobanın odayı ısıtması ile kahvaltı bitmiş olurdu. Babam paltosunu giyer, çöpü döker, kömürlükten kömür taşır, bakkalın onun için getirdiği gazete ile eve dönerdi. Ders çalışmaya başlardım. Kitaplarım ve sarı saman kağıdından yapılmış defterim, kurşun kalemim ve meyve kokulu silgim. Anam sedirleri, yeri süpürür, bizi kısa emirler ile o sedirden bu halıya taşır, babama dokunmazdı. Buna her itiraz ettiğimde de terlik ile korkuturdu beni. Öğle saatlerinde penceredeki buğu kalkar, kar durmuş, güneş açmış olurdu.
Anamın ördüğü kazaklar, ellerimizde iki parmaklı eldivenler, boynumuzda kaşkol dışarı çıkardık. Kar durunca güneş olsa da hava soğur. İnsanın burnunun ucu donar. Önce kardan adam için kar yuvarlardık. Sonra kömürlükten iki kömür gözler için, bir de burun. Dışarda hava soğuk, güneş terkederdi hızlıca ve ıslanmış eldivenlerimiz koltuklarımızın altında. Ses yok, nefeslerimizde soğuk buhar, ellerimizde donmanın verdiği acı ve acıkarak eve dönerdik. Kapı açıldığında içeriden sıcak , huzur ve lezzetli yemek kokusu vururdu yüzümüze. Eller yıkanır üst değiştirilir masada yerini alırdı herkes. Akşam tekrar kararan sokaklar, başlayan kar ve sokak lambalarına asılan soğuk evimizin penceresinde görülürdü.
Yıllar sonra tekrar kış. Bu sefer büyümüştüm. Okul yılları. İç Anadolu’dan batıya taşınmıştık sonra tıp fakültesini kazanınca Kayseri’ye dönmüştüm. Çocukluğumdan kalan hatıralar, içimdeki heyecan daha ilk yıl kar yağarken bir gece sokakta kaldığım için solmuştu. Aniden donan bir gül gibi. Renkleri duran ama dokunsan dağılacak bir gül gibi olmuştu anılarım. Ama o gün öğrenmiştim ki hayat her şeye rağmen yaşanabilendir. Sıcak bir evim olur olmaz kar ve kış ile tekrar barışmam gerekiyordu. O akşam Kayseri’de kar başladı yağmaya. Sokak lambalarında lapa lapa yağan karın ışıltısını seyrettim odamın penceresinden. Caddeyi görmüyordu ev. Dışarıda beni teslim alan bir heyecan. Giyindim dışarı çıktım. Uzun bir caddeydi Sivas caddesi. İki yanında yüksek evler. Ortada yol ve sokak ışıkları. Lambalarda solgun sarı ampuller. Bazıları arızalı, göz kırpıyor. Sokakta kar her yeri kaplamış. Tek tük sarı taksi kayarak caddeden geçiyor. Sokak köpekleri heyecansız, kardan kaçar gibi. Caddenin ıssızlığı, yüzüme vuran soğuk, içimi ürperten hafif bir rüzgar. Yürüdüm biraz, arkamda kalan dükkan ışıkları karın rengini değiştirdikçe yürüdüm. Ayaklarımın altında gıcırdayan kar. Yağmur sonrası tepemizde beliren gökkuşağı gibi rengarenk oluyordu kar. Atatürk heykelinin önünde durdum bir süre. Ptt binasında kirli kahverengi masalar, koltuklarda uyuklayan insanlar, kravatını gevşetmiş kalorifer mahmuru çalışanlar. Otelin kirli odalarından dışarıya yansıyan zevksiz mobilyalar. Surların kenarlarında büzüşmüş, köpeklerden korkan kediler. Kalın pardesüleri ile içleri üşümüş ellerini ovuşturan bekçileri seyrettim. Geçen her dakika çocukluğuma döndürüyordu beni. Sabah tekrar çıkmak için eve döndüm.
Sabah penceremde buğu. Dışarıda kar yağışı durmuş. Güneş açmış. Birkaç serçe eşelenerek besleniyor. Sokak kedileri heyecan ile koşuşturuyor. Karşı apartmanda bir adam kömürlükten doldurmuş kovayı çıkıyor, koltuğunun altında gazete. Üzerinde uzun bir pardesü. “Babam gibi”. Yüzünde sabahın mahmurluğunu bir çocuk karşı pencereden sokağı seyrediyor. Bir kadın mutfakta koşturuyor “anam gibi”. Kahvaltımı yaptım ama tadı yoktu. Aklımda anamın hazırladığı kış kahvaltısı. Giyindim çıktım. Caddede sessizlik. Birkaç adam hızlı adımlar ile geçti yanımdan. Elimde deri eldiven yaramaz bir çocuk gibi yüzümde bir gülümseme apartmanın önünde kardan adam yapmaya başladım. Kafasını tam gövdenin üzerine koydum bir çocuk sesi. “Abi bunlar lazım olur” çocuk elinde kömür, havuç, kapıdan aldığı bir süpürge. “Çok teşekkür ederim” dedim. Güzel olmuştu uzaktan seyrettik bir süre. Çocuklar toplanmaya başladı etrafımızda. Ellerinden çekiştirilerek getirilen babalar, annelerin utangaç bakışları. Her gelen birbiri ile selamlaşıyor ve kardan adamı seyrediyor. Duramadım bir kar topu yaptım, kömürleri götüren çocuğa fırlattım. O da bana attı. Bir anda sokakta tam bir savaş, babalar çocuklar havada uçuşan kar topları. Yüzlerdeki utangaçlık yerini kahkahalara bıraktı.
Çocukluk hızla bitiyor. Çocuk olarak kalmak anladım ki tamamen size bağlı. Geçmişte kalan hatıralar yenilenmez biliyorum ama yeni hatıralar olabilir. Hayaller, hayatın tadını çıkarmak bir tane daha eklemek mutlu güne, zor değil aslında. Zor olan içinizde büyüyen büyük adam olmanın kurallarından vazgeçebilmek. Ben o yıldan sonra içimdeki çocuktan hiç vazgeçmedim. Kar küresi bulursanız lütfen bir tane alın ve seyredin, sizde bu dünya koşturmacasının kenarında kendi çocukluğunuzu bulacaksınız.
Çocukluğunuzdan vazgeçmeyin. Çocukluk gökyüzü gibidir çünkü.
Beni de çocukluk anılarıma götürdünüz. Keyifle okudum. Kaleminize, yüreğinize sağlık.