“Türküm, Doğruyum,Çalışkanım…”
Bir geçmişten geliyorum ben. Millet olmanın hiç unutulmadığı bir geçmişten. Benim yaşımdakiler bilir bunu. Bizler yokluk ve eksikliği biliriz. Yamalı ama temiz giydik. Cesurduk ama saygıdan ellerimiz hep gövdemizin yanındaydı. Gençlik yaşadık ama vatanımızı severken her şeyi bırakacak kadar çok sevdik. Ölmeyi göze alacak kadar çok sevdik. Çok öldük biz; önce Kıbrıs harekatında, sonra terörde sonra 12 eylül ihtilalinde öldük sakat kaldık ama vatanımızı sevmekten hiç vazgeçmedik. Çünkü:
İlk okula başladığım günü hatırlıyorum. Siyah okul forması, boynumda kenarına adımın baş harfi yazılı beyaz yakam, boynuma asılı altıgen silgimile sıraya girmiştim. Bir ilçede oturuyorduk. Babam askerdi tayin o ilçeye çıkmıştı. Kız kardeşim o ilçede doğmuştu. Sabahtı kavak ağaçlarının hışırtısı derenin kenarındaki ördeklerin şamatasına karışıyordu. Okulun avlusunda Atatürk büstü önünde Türk bayrağı vardı ben sıradaydım. Bir öğrenci çıktı önce. Kollarını bedenine yapıştırdı, başını öne eğip selam verdi yutkundu. “Türküm. Doğruyum” “çalışkanım” ilk defa o gün duymuştum. Okul hayatım boyunca hep bu andı okudum ben. Anarşinin en derin zamanlarında bile o andı okurken hayatın durduğunu gördüm. O esintili eylül ayında o küçük ilçede andımız okulun avlusunda çınlarken kavak ağaçlarının hışırtısı, ördeklerin şamatasının bile sustuğunu gördüm ben.
Her okul günü bahçede sabah toplanıp ta andımızı okuyarak istiklal marşını seslendirerek büyüdüm ben. Benim çocukluğumda mahallelemizde eğer birini kaçarken durdurmak istenirsenbağırarak istiklal marşı okunurdu. Kaçan hazırola geçer bir an, ama o arada yakalanırdı. İstiklal marşı nedeniyle yakalanıp dayak yersen asla ağlanmazdı. Maçlar başlarken, düğünlerde, dernek toplantılarında asker uğurlamalarında hep istiklal marşı okunurdu. İstiklal marşı ile başlayan her şeyin arkasında millete saygılı olmak vatanını sevmek vardı.Kıbrıs harekatı sırasında yaralanıp Gülhane’ye getirilen o güzel yüzlü çocukları şehit olurken gördüm. Önce mırıldanarak istiklal marşı sonra besmele sonra şehadet. Bir marşın bu kadar millet olmaya nasıl sebep olduğunu gördüm ben.
Çocukluğumun ve gençliğimin tüm törenleri içerisinde en hüzünlüsü ve en yüreğimi yakanı 10 Kasımda Atatürk’ü anma töreniydi. Sabah hava soğuk olurdu. Öğretmenler siyah giyerdi.Toplu iğne ile Atatürk rozetleri takardık göğsümüze. İçimizi titretenin rüzgarlı soğuk olmadığını anlıyorum şimdi. Siren saat dokuzu beş geçe çalar araba kornaları, itfaiye sirenleri polis sirenleri çığlık çığlığa bir acıyı paylaşırdı. Atatürk şiirleri okunurdu. Öğretmenini taklit eden öğrenciler abartılı ses ve ifade ile okurdu bu şiirleri. Göğüslerinde istiklal madalyaları ile gaziler, yaşlı öğretmenler töreni izleyen yaşlı teyze ve amcalardan için için ağlayanlar görürdük, gözlerinde birkaç damla yaş.
Eski plaklar vardı okullarda bir yüzünde istiklal marşı bir yüzünde onuncu yıl marşı. Cızırtılı o plakların caddede bıraktığı gurur izi, Atatürk’ün ölüm yıldönümünde derin bir hüzne dönerdi. Mahallelerin bıçkın delikanlıları ramazan ve dini bayramlar dışında bir tek on kasımda içmez gece nara atmazlardı. Mahalle bakkalları bira satmaz rakı sarmazlardı gazete kağıtlarına. 12 Eylül öncesinde anarşinin en karanlık günlerinde adı konulmamış bir barış olurdu o gün. Onca insanın öldüğü acılı Türkiye o gün tek bir ölüme ağlardı. Atatürk siyasetlerin, inançların dışında bir önderdi saygılı olmak bir görev değil bir yürek hissiydi o yıllarda. Bir milletin bir adama nasıl vefa ile sarıldığını, nasıl vatanı sevmenin önemli bir şey olabileceğini gördüm ben.
Ben saçlarımı okşayan rüzgarlarda, terlediğim sıcaklar, titrediğim kışlarda , ben büyüdüğüm yıllar boyunca hep üç şey ile büyüdüm. Ben istiklal marşı ile hazırolda iken millet olmayı, andımız ile Türk olmayı, Atatürk ile özgür ve adam gibi yaşamanın kıymetini öğrendim. Her on kasımda yaptığım gibi o saat dokuzu beş geçe eğer becerebilirsem o büyük adamı anmayı sonrada avazım çıktığı kadar “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE” diyerek ölmeyi istiyorum. Ben beni ben yapan, beni millet yapanın bu olduğuna inanıyorum. O Türk’ün atasının önünde büyük bir saygı ve minnetle eğiliyorum.
Dr. Koray TOPÇU