( Yarım asırı geçen tecrübelerimden geriye kalan tek ve en önemli gerçek)
“Dörtnala gelip uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi
Uzanan bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim.”
O yıllarda yani 12 Eylülün hemen ardından dağılmış bir ruh haliydi bizim yaşadığımız. Sağcıydık, solcuyduk, ölmüştük, öldürülmüştük sokaklarda, herşey bu memleket için yaşanmıştı. İhtilalin sebebiydi sokaklardaki ölüm. Her gün her iki görüşten gençler vuruluyor, üzerlerinde gazeteler, kan sızıyordu sokaklara, ana çığlıkları, baba göz yaşları. O acılı günlerin ardından ihtilal hepimizi susturmuştu. İşte bitti diye düşünmüş için, için sevinmiştik. Kısa sürmüştü sevincimiz. Sonra asılmalar başladı. Gencecik fidanlar ki bazılarının yaşı küçüktü büyütüldü ve asıldılar ibret için. İbret için!. Neyin ibreti bilinmedi hiç!.
O sokaklarda kavgada yitirilen gençler bu ülkenin en zeki olanları en çok okuyanlarıydı, Asılanlar da öyle. Siyasi görüşümüz ne olursa olsun o toz duman dağılınca anladık bunu. O yılların tüm gençleri için vatanını sevmek onun için ölmekti insan olmak. Kitabın neresinden okuduğumuz fark etse de, son tahlilde amaç bu cumhuriyetti. Sokakta herşey istiklal marşı söylenince dururdu. Kavgalar durur, acılar içe atılırdı. Atatürk tartışılmazdı cumhuriyet erdemdi, bayramdı.
İhtilal sonrasında dağıldık hepimiz. Ayağımızın altından kayıp gidiyordu hassasiyetlerimiz. Bir araya her geldiğimizde siyasi düşüncemizin meşhebi ile “ne olacak bu ülkenin hali?” Diye başlıyorduk konuşmalarımıza. Çaresizdik güçsüzdük. Bu çaresizlik birbirimizi anlamaya yöneltti bizi. Dinlemeye okumaya başladık birbirimizi. O yıllarda bizi bize düşman edenlerin yarattığı naylon düşmanlığın ne kadar boş olduğunu gördük yavaş yavaş. Birbirlerine düşman gözlerle bakan gençler birbirlerine çay ısmarladı selam verir oldular. İhtilalin döverek, tutuklayarak, asarak adam etmeye çalıştığı gençler generallere inat bir araya gelip kendi sulhlarını yarattılar.
Benim içinde önemli bir deneyimdi o yıllar. Nazım hikmeti’de okudum Nihal Atsızı’da. Orhan Veli’yi Arif Nihat Asya’yı okudum. Ömer Seyfettin’in gücünü hissettim, Yahya Kemal Beyatlı’nın şiirlilerine düşen tarihi de. Okudukça, tartıştıkça aslında içinde bulunduğumuz karmaşadan çıkıp yukarıdan bakabilme şansım oldu. Yıllar boyunca yetmişyedi deki bir mayıs katliamı, Gün Sazak’ın öldürülmesi, sokaklar, mahallelerden taşan iki tarafında yakan cinayetleri, bu cinayetlerde kullanılan hep aynı silahları, ulaşılan hep aynı adresleri öğrendim.
Hiç şaşırmıyorum artık olanlara. Orta Asya’dan çıkıp bu toprakları vatan eden Türk kavimi bu coğrafyaya büyük geldi çünkü. Zayıflatmak onu yok etmek için yüzyıllar boyunca süren bir entrikalar tarihi aslında Anadolu tarihi. Türkler merhametlidir, saygılıdır, adaletlidir. Bu coğrafya da hiç kabul görmeyen şeyler bunlar. Osmanlıdan başlayan, ara ara Türk olmaktan vazgeçen, cumhuriyet ile birlikte Türk olmanın gururu ile büyüyen bir kavimin hikayesi hep birilerin rahatsız etmiştir. Önce Kürt isyanları sonra Menemen, sonra siyasi çalkantılar sonra anarşi yilları, ihtilaller, Asala terörü, bıkıp usanmadan toprağa verdiğimiz vatan evlatları şehitlerimiz. Bu coğrafyaya büyük gelmişiz. Türk olmak zordur adalet saygı zordur işte bundan bizi bize düşürdüler. Bu soylu mücadele sürecek sonsuza kadar buna inancım tamdır. Dünya Türklerini birleştirecek tek şey güçlü bir Türkiye Cumhuriyetidir. Buna inanıyorum.3 Mayıs Türkçülük Gününüzü kutluyorum. Bizi ayırmalarına müsaade etmeyeceğiz. Nazım Hikmet te bizim Nihal Atsız’da. Çünkü bu coğrafya bizim. Ne Mutlu Türküm diyene.
Yüreğine ve bileğine sağlık.İsmail Ulusoy
Ne Mutlu Türküm Diyene ❤️
Teşekkür ederim
Kalemine, yüreğine sağlık arkadaşım.
SENİ ALNINDAN VE KALEMİNDEN ÖPÜYORUM BENİM CANIM ARKADAŞIM
Teşekkür ederim