Nevşehir'den Kayseri'ye gelen bir dostum 12 saat ziyaret için geldiği Kayseri hakkında önemli tespitlerde bulundu. Her gün aynı şehirde yaşayanlar ve tek dertleri bağ sahibi olmak olan Kayserililerin bu tespiti yapması da zaten beklenmezdi. Kentleşme, alt yapı, sosyal belediyecilik, kültürel belediyecilik, hayat koşulları, ulaşım, trafik ve park sorunu buradaki vatandaşların çokta umurunda değil.
Ben bana anlattığını olduğu gibi aktarayım
" Boğazköprü'den geçtiğimde burnuma keskin bir kanalizasyon kokusu geldi. Koku geçtiğinde tam kendime geldim derken sağlı sollu yolu kaplayan sazlık otları gördüm. Birçoğu da insan boyunda. Sonrasında şehre biraz daha yaklaştığımda üçüncü dünya ülkelerini andıran bir manzara ile karşılaştım. Çevremde yıkık görüntü kirliliğinin oluşturduğu bir bölgeden geçti (Anbar) Sonra Kayseri'ye yakışan bir manzaradan geçtikten sonra çarşı merkezine ulaştım. Ulaştım ama aracımı koyacak bir yer bulamadım. Belki aracımı park etmek için 1 saat gezdim. Sonunda herkesin aracını bırakıp gittiği yere bende bırakıp gittim. Aracımı koyduğum yerde kentsel dönüşüm çalışması varmış modern binaların yanında yıkıntı alanlar gördüm. (Sahabiye) Eşimle burada kent merkezine geçmek yürümek için yol tarifi sordum ama kimse biz anlamadı. Muhtemel görüştüklerimiz Suriyeli idi. Sora sora kent merkezinin kalbine geldik. İlk merak ettiğimiz şey Kapalı Çarşı idi. Daha kapısından girer girmez ağır bir koku ve zindana girmiş olduk. Peynir ve zeytin bidonlarının çevresinde Türkiye'nin en eski Kapalı Çarşısına girdik. Her yerde Led ışıklı tabelalar vardı. 3 kişi yan yana yürümek mümkün değil. Dışarı taşan tezgahlara her 10 adımda bir kolumuz çarptı. Hiç hayal ettiğimiz gibi değildi. Hemen çıktık. Çıktığımız yerde mücevherciler vardı. Orada da bir süre yürüdük. Lakin burada da çevremizi dilenciler sardı. İçimden geldiğime çok pişman olduğumu itiraf etsem de hanıma çaktırmadım. Biraz da yürüdük. Elimizde fotoğraf makine vardı ama tek kare resim çekemedim. Çünkü dikkatimi çekecek her yeri tabelalar kapatmıştı. Müzelerin kapalı olması nedeniyle kısa Meydanda birkaç kare fotoğraf çekip aracımıza gittik. Kısa bir Erciyes ziyareti yaptık. Erciyes ne yalan söyleyeyim çok güzel olmuş. Kışın da eminim ki daha güzeldir. Yeniden kent merkezine geldik. Kayseri mantısı, pastırması yemek istedik. Lakin kent merkezinde bunu yapan bir lokanta da bulamadık. Düşün Bursa'ya gitsen her yerde İskender yapan, Adana'ya gitsen her yerde Kebap yapan yer var. Sizin memlekette yapan yok ama satan çok. Hemen arabayı bir yere bırakıp yarım kilo pastırma ve sucuk aldık. Akşama kadar gezeri dediğim kentte sadece 6 saat durabildik. Bir gezgin olsam ve bir yıldızlama yapsam Kayseri için puanım 10 üzerinden 3 olurdu"
İşte Kayseri'ye eşi ile birlikte daha bugün gelen bir dostumun şehirle ilgili anlattıkları. Söylediklerini unutmamak için hemen yazayım dedim.
Problem basit, çözüm kolay....
Sadece kafayı kaldırın yeter...
İki oy alacağım diye göz boyamayı bırakın...
Şehrin ihtiyaçları ortada...
Biri bunu konuları Başkan Büyükkılıç'a aktarsın.
Gazetelerde ve TV'lerden pek umudum yok. Malum onların durumu belli...
En azından bir çoğunun....
Başkanım tavsiyem yeni Volvo'nuz inin ve Sahabiye'yi, Hunat'ı Cami Kebir çevresini adımlayın.
Sizce bu misafirimizin söylediklerinin hangisi yalan.
Yeme içme programlarına gelenleri güzel yerlere götürüp yedirip içirip birer kilo pastırması çantasına koymaya benzemiyor değil mi?