İçinde bulunduğumuz yıl bitmek üzere...
Her yıl bir gelenek olarak biten yılın değerlendirmesi yapılır, yeni yıla ilişkin hedefler, hayaller, planlar kaleme kağıda dökülür.
Son günlerini yaşadığımız 2020, herkes için çok zor geçti. İşin gelir, gider, mizan kısmı ayrı elbette ama bazılarımız sevdiklerimizi kaybettik. Kaybettikleri nefes alırken onları son bir kez göremeyen, helalleşemeyen hatta kabristana gidemediği için bir avuç toprak atamayan tanıdıklarım var. Başına bunlar gelmeyen kesim için de zor geçti bu yıl. Adetlerinde, geleneklerinde, genlerinde, toplumsal yaşam biçiminde, ‘yakın’ olmayı kabul etmiş bir toplumuz biz. Büyüklerimizin ellerini öperiz, küçüklerimizin başını okşarız, yanaklarından makas alırız, uzun zaman görmediğimiz dostlarımıza sarılırken ciğerlerini sökeriz. Ben küçükken babanem, sınav sabahlarında sureler okuyup yüzüme üfler öyle yolcu ederdi mesela. İbadet ederken dahi, safları sıklaştırırız camide, eller önde kavuştuğunda omuzlar bitişir mesela. Sevdiğimize sevgimizi gösterirken yani onu öperken kokusunu içimize çekeriz. Şiirimizde edebiyatımızda yeri vardır bu samimiyetin. Bunun tersi yadırganır mesela. Aile meclisinde bir büyüğünüzün elini öpmezseniz, yaşıtlarınızın yanaklarını öpmezseniz, arkadaş ortamında sarılmazsanız dostunuza; burnu büyük, kibirli, kendini beğenmiş, mesafeli gibi betimlemelerden betimleme beğenin yani.
Toplumumuzun Aşil Tendonu
Tüm batı medeniyetinde bu kadar ‘yakın’ olan başka bir toplum yoktur. Özellikle Kuzey Avrupa toplumlarında birbirlerini yanaklarından öpen erkekler göremezsiniz. E hal böyle olunca, bu kovid illeti aşil tendonundan vurdu bu milleti. Nadiren gerçekleştirilen mesafeli ziyaretler, mesafeli sohbetler, gıybetler, ziyafetler hep bir olamamışlık modunda yaşandı. Tat vermedi kovid öncesi gibi. Aile büyüğünün elini ağzında maske ile öpenler, maskesiz öperken virüs bulaşmasın diye nefesini tutanlar falan gördü bu memleket. Durum vaziyet böyle olunca, hastalık salgına dönüşünce; kapanmalar, izolasyonlar falan da peşinden geldi tabi. Ülkece evlere kapandık, sadece mesafe değil diğer konfor unsurlarımızı da kaptırdık. Mesela, cafe, restoran, otel, tatil köyü, uçak, tren ile seyahat gibi pek çok konfordan da vazgeçmek zorunda kaldık. Hane gelirlerinin de azalması ile pandemik bir devşirme meydana geldi toplumumuzda. Şu 9 aylık süreçte pilav yapamayan fırın sütlaç, makarna yapamayan mantı yapar ve paylaşır hale geldi. Sırf mutfakta değil evin farklı kısımlarında da devşirilmeler devam etti elbette. Pek çok şey olamazken, pek çok şey de olabilir hale geldi kısacası. Bu yazıda pandemi öncesinde hayatımızda önemli bir yere sahip olan ancak şimdi ‘olmasa da olur’ dediğimiz kavramlardan bahsetmek istedim.
Sinema, Fitness, Wellness, Gastronomi,
Mesela sinema bir aktivite olmaktan çıktı yerini Netflix başta olmak üzere dijital içerik platformları aldı. Sinema olmasa da olur oldu yani. Dışarı çıkamayan çıksa da morali bozuk olduğu için görünümüne daha az düşkün oldu kadınlar, erkekler. Kadınlar evde saçlarını kendileri boyar hale geldi, erkekler bir araya gelip birbirlerinin saçlarını kendileri keser oldu. Kuaförler ve berberler olmasa da olur oldu yani. Hatta aynı sebepten yeni bir kışlık ayakkabı, palto ve bunları satan işyerleri olmasa da olur oldu. Kozmetiği bilmem ama saatti, pandoraydı, hatta düğün yasaklarından dolayı ziynet olmasa da olur oldu. Lokantalar paket servis yapabildikleri için herkes sevdiği lezzeti kendi yapar oldu mesela. Lokantalar olmasa da olur oldu bir anda. Aynı anda pek çok insanın bir arada bulunduğu spor salonları, fitness merkezleri olmasa da olur oldu koşu bandları balkonlardan odalara girdi tekrar. Şaşırtıcı ancak tüm bunlar olmayabilirken teknoloji olmazsa olmaz olmaya devam etti. Yeni bir telefon, tablet, bilgisayar, TV öncelik olmaya devam etti. Teknoloji markalarının ciroları olumlu etkilendi pandemiden. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama yukarıda bahsettiğim sektörler bir alışveriş merkezinin yüzde seksenini oluşturuyor. Tüme varım mantığıyla alışveriş merkezleri olmasa da olur oldu bu süreçte. Pek çok işletme, pek çok çalışan, pek çok mağaza olumsuzluklarla baş ediyor hala. Bir de buna e ticaret sitelerinin agresif kampanyaları ve devasa reklam bütçeli özel gün etkinlikleri eklenince sermaye kediye yüklendi. Kısa çalışmalı, yüksek kur etkili etiketler, hafta içi erken kapanmalı, hafta sonu komple kapanmalı alışveriş merkezleri hem yatırımcısını hem kiracısını hem de ziyaretçisini tatmin edemedi. Kimse doğru öngörüde bulunamadı raflar ya boş ya da ilgi çekici olmaktan uzak ürünlerle doldu, üretim maliyetleri arttı, satılmayan ürünler stok maliyetlerini arttırdı, yüksek kur tüketiciye cazip gelmedi kısacası kimse mutlu olamadı.
Ne Olacak?
Herkes birbirine aynı soruyu soruyor, Peki ne olacak? Bu soruya kendinden emin cevap verebilecek kimse olamaz, daha doğrusu olmamalı. Çünkü perakende sektörü, dinamiklerinden dolayı hantal bir vasıta. Bugün gaza bassanız ideal hıza ulaşması üç ay alabilir. Film sektörü bile öyle değil mi? Senaryo, ekip, cast her şey hazır olsa yarın motor deseler film en erken ne zaman gelir önümüze?Ayrıca, bu hastalık hakkında öngörüde bulunmak bize düşmez. Hekimler bile aşı konusunda çekinceli, biri diyor ki, iki doz öteki diyor ki, şu kadar korur ölene kadar korumaz, mutasyon, filyasyon, bunlar hakkında yorum yapmak işin uzmanlarına kalsın. Ama şurası kesin hastalık ortadan kalktıktan üç ile altı ay daha yukarıda bahsettiğim tatminsizlik devam edecektir.
Yeni yılda, pandemi nedeniyle, olmasa da olur dediğimiz her şeyin tekrar olabilir olması dileğiyle...