İçinde bulunduğumuz katastrofik süreç hepimizi olumsuz etkiledi ve etkilemeye de devam ediyor. Sokağa çıkma kısıtlamalarının yürürlükte olduğu bu günlerde ülke olarak, dijital içerik üreticilerine ve djital platformlara oldukça sık giriş yapıyoruz. Hatta bu platformlarda öylesine sık vakit geçiriyoruz ki, artık izlemek için yeni içerik bulmakta zorlanıyoruz. Kimi zaman yıllar önce izlediğimiz bir içeriği yeniden keşfediyoruz. Yine böyle bir gün izlemek için içerikleri tararken Nicolas Bedos’un yönettiği ve başrolünde Daniel Auteil’in oynadığı ‘Yeni Baştan’ filmine denk geldim. Günümüz Fransa’da geçen film oldukça ilginç bir akışa sahip, altmışlı yaşlarını yaşamakta olan kahramanımız zamana ayak uydurmakta zorlanmaktadır. Kendi, kendine hareket eden araçlar, tabletler, dijital çözümler onu mutsuz etmektedir. Hatta evliliği de bu nedenle sıkıntılı bir dönemden geçmektedir. Bu esnada kahramanımızın yolu bir şirket ile kesişir, bu şirket belirli bir ücret karşılığında müşterilerine diledikleri tarih mizansenine götürmektedir. Dileyen ikinci dünya savaşında Hitler ile bir toplantıya veya en sevdiği yazar ile bir akşam yemeği gibi bir mizansene dahil olabilmektedir. Kahramanımız ise 1974 yılında eşi ile tanıştığı kafeye geri dönmek ister. Şirket, dekor, vitrin, araçlar, kıyafetler gibi bütün detayları planlayarak bir mizansen kurgular ve kahramanımızı olaya dahil eder. Garson, barmen, müzisyen hatta kafenin müşterileri bile en ince ayrıntısına kadar planlanmıştır. Derken kahramanımızın eşi kırk yıl önceki kıyafetleri ile kafeye giriş yapar. Ve o ilk tanışma sahnesi ve sonrasında yaşananlar tekrar canlandırılır, Daniel’in yüzündeki mutluluk, duyduğu heyecan ve içinde bulunduğu zaman diliminden ayrılmamak istemesi net bir şekilde aktarılmaktadır. Bundan sonrasını filmi henüz izlememiş olanlarımız için yazmıyorum ancak, bu mizansenden hareketle, Daniel eşi ile tekrar iletişim kurmayı dener, teknolojik devrimin getirdiği ürünlerin bireyleri nasıl yalnızlaştırdığını eşinin ve izleyicinin gözüne naif bir şekilde sokar. Teknolojiyi bütünüyle reddetme noktasında da kendi ile yüzleşir bu noktada yeni bir kariyere yelken açar. Film izleyicisini kendi içinde bir yolculuğa çıkarması, geçmişinde unutamadığı ve mutlu olduğu anları sorgulamasına neden olması açısından oldukça başarılı.
Şu anda bu yazıyı okuyan herkes özellikle de kırk yaş ve üzerinde olanlarımız, hayatımızdaki belirli bir dönemin özlemini hissediyoruz eminim. Kimimiz lise, kimimiz üniversite kimimiz de bunların haricindeki bir uzay zaman evrenine yolculuk yapmak istiyoruz. Bunun temel sebeplerinden biri, dönülmek istenen dönemde daha mutlu olunduğuna dair inancımız. Sosyal medyada ya da dijital bir içerikte gürül gürül yanan bir soba ya da seksenlerden bir sınıf sahnesi gördüğünde burnu sızlayan çok sayıda insan tanıyorum.
İnsan, verdiği kararlardan ibaret bir canlı. Verdiğimiz bir kararla ertesi gün hayatımızın geri kalanına ülkenin en doğusunda devam edebilir ya da bir evet cevabı ile dünya evine girebilir, ya da doldurduğumuz bir başvuru formu ile kendimize uygun olmayan bir meslek seçebiliriz. Kısacası hayatımızın pek çok noktasında, hayatımızın akışını değiştiren kararlar verebiliyoruz. Bu kararların doğru ya da yanlış olduğunu ise zaman gösteriyor. Bazı kararlarımızı ufak tefek hasarlarla değiştirebiliyoruz. Yeni taşındığı evin yanlış bir seçim olduğunu anlayan biri ev taşıma maliyeti karşılığında bu kararını değiştirebilir. Ancak her karar böyle mi? Elbette değil, keşke öyle olsa değil mi? Keşke yaptığımız hatalı seçimleri Daniel gibi düzeltmemizi sağlayacak bir şirket olsa. Ya da bu karamsar ve belirsiz dünya düzeni yerine yarın sabah uyandığımızda en mutlu olduğumuzu düşündüğümüz zaman diliminde gözlerimizi açabilsek. O zaman bir an önce yetişkin olabilmek için hak ettiği ilgiyi göstermediğimiz çocukluk ya da gençlik özlemlerimizi doya, doya yaşayabiliriz.
Günümüzde Eflatun’a atfedilen ancak anonim olduğunu düşündüğüm müthiş bir diyalog var;
Eflatun'a iki soru sormuşlar: İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nelerdir?"
Eflatun tek tek sıralamış:
Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne var ki çocukluklarını özlerler. Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler. Ama sağlıklarını geri almak için para öderler. Yarından endişe ederken bu günü unuturlar. Dolayısıyla ne bu günü ne de yarını yaşarlar. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler.
Yaşanmış anların geri alınamaması yasasına dair oldukça açık sözlü bir yaklaşım.
Zamanı geri almak, zamanda geri gitmek, hayat akışını değiştirmek ne yazık ki mümkün değil. Ancak bu konuda çekilmiş filmleri izlemek ve kendimizi kahramanın yerine koymak mümkün.
Keyifli izlemeler...