Samanyolu
Hatırla sevgili
Hayat bayram olsa
Artık sevmeyeceğim
Duydum ki unutmuşsun
Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul’un
Azize
Türk eğlence kültürünün değişmez şarkıları…
Düğün dernek, kır gezisi, doğum günü, açılış, kapanış… Her yerde her zaman…
Kimi uzun saçlarını şöyle geriye atıp alt dudağını ısırıp girişir gitara…
Kimi ellerini yana açıp gözlerini yavaaşça kapatıp havuza atlayacakmış gibi derin bir nefes alıp mikrofona yapışıp şarkının ilk kelimesini söyleyip seyirciyi meraktan çatlatacağını sanarak susar….
Kimi akort makort dinlemeden bodoslama vurmaya başlar uduna…
Sunucu eserin niteliğini anlatayım derken Rahmaninov ya da Itri’nin bir eserinden bahseder gibi bahseder….
Dinleyen 14-15 saniyeliğine; “ben bu tarz müzik dinleyip duygulanacak kadar müziği bilirim oğlum sen ne konuşuyorsun” dercesine ıkınıp kaşlarını açılan tren yolu bariyeri gibi eğip büker…
Daha var da… neyse…
Bu şarkıları besteleyen sözlerini yazan gereği gibi söyleyen kimseyle derdim yok. Ortaya çıktığı dönem itibariyle değerli şarkılar. Herkesin eline ağzına sağlık.
Lakin denizde deryada bir damla olabilecek sekiz on tane şarkıyı mütemadiyen gözümüze sokmak nedir kardeşim?
Çünkü kültürel ve müzikal altyapımız birikimimiz merakımız ancak bu kadarını kaldırabiliyor.
Osmanlı döneminde halk müziği üzerine metodik bir çalışma ve araştırma yapılmamış olması, Cumhuriyet döneminde Osmanlı saray musikisinin yok sayılarak halk müziği ve klasik batı müziğine yönelik girişimlerin olması bu nedenle müzikal hayatın “akademik” ve “güncel” olmak üzere resmen ikiye ayrılması, Toplumumuzun genetik olarak “dokunsan ağlayacak, teneke çalsan oynayacak” bir haleti ruhiye ye sahip olması, bu zenginliğimizin birikimimizin farklılıklarımızın görmezden gelinip, ülkenin müzikal hayatının 300 500 kişilik şarkıcı yapımcı komisyoncu batağına saplanması ve ısrarla inatla batıya öykünmeci bir gidişatın ortaya çıkması, bu kısır döngünün sebebidir.
Önceki yazılarımda sıkça bahsettiğim devlet müdahaleleri, köyden kente göç, müzikle uğraşanların çoğunun yat kat range rover hayaliyle bu yola adım atmaları bu üç beş şarkıya mahkûmiyetin yakın zamanlarda ortaya çıkmış diğer nedenlerindendir.
Toplumun müzikal mazimizden ne denli habersiz olduğunu beraber sınayalım isterseniz.
Çıkın çarşıya pazara bir yere, önünüze gelen birine; “bir başkadır benim memleketiiiiimmmm….” deyin.
Hemen içlendiğini size sarılmak istediğini görürsünüz. Etrafınıza hemen eli telefonlu bir grupta toplanı verir…
Aynı kişiye ve telefona kaydeden duygusal ve heyecanlı gruba bunun İsrail halk ezgisi olan “Rabbi elİmelekh” in ta kendisi olduğunu, üzerine 1972 yılında Türkçe söz yazıldığını söyleyin, karşıdakilerin milli duyguları kabarmadan oradan topuklayın….
Benim üniversite lisans tezimin konusu ve başlığı neydi biliyor musunuz?
“Türkiye’de müzik sorunu”
Gerçekten merak ediyorum. Dünyada başka hangi ülkede böyle bir başlıkla
Tez yazılabilir?
Kalın sağlıcakla…
Savaş yazın her zamanki gibi çok güzel bu yazıya uzun bir yorum yazmak isterdim ama ümitsiz bir yorgunluk var üzerimde kalemine sağlık diyorum.