Son günlerde açılımın yeni versiyonu, yeni sürümü gündemde; “normalleşme” …
Bugün ülkemizde; ekonomik sorun, hukuk sorunu, demokrasi sorunu, kadına şiddet sorunu, insan hakları sorunu, çevre sorunu, tarım sorunu, eğitim sorunu, sağlık sorunu, ahlaki sorun, bölgesel farklılık sorunu,cemaat ve tarikat sorunu, terör sorunu vardır ama “Kürt sorunu” yoktur…
Anayasamızın 10 ncumaddesine göre; herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye aileye, zümreye, veya sınıfa imtiyaz tanınamaz…
Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağıyla bağlı herkes Türk’tür…
Ulu önder Atatürk işte bu yüzden; “Ne mutlu Türk olana” dememiş; “Ne mutlu Türküm diyene” demiş ve Türk Milletini; “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye ahalisine Türk Milleti denir” demiştir.
İşte bu yüzdendir ki, devletin kurum ve kuruluşlarında hiç kimseye etnik kökeni sorulmaz ve etnik kökenine göre hareket edilmez…
Seçim kazanma, Kürt vatandaşlarımızın oyunu alma adına, olmayan fakat terör örgütü ve siyasal uzantılarının gündeme getirdiği Kürt sorunu kartını kullanan siyasiler ve siyasi partiler maalesef taviz vermekte ve bu tavizlerin bedelini milletimiz de şehitlerimizin kanı ile ödemektedir…
Anayasanın ilk 4 maddesi ile alerjileri olan, PKK’nın, uzantısı siyasi partinin (DEM) ve HÜDAPAR’ın istekleri nelerdir?
Anayasamıza, Türkiye Cumhuriyeti’ni Türk ve Kürt halkları başta olmak üzere kurucu halklar yazılsın,
Türkiye Cumhuriyeti’nde birden fazla dil resmi dil olsun,
Türkiye devletini oluşturan halklarıntek tek isimleri sayılsın,
Bazı coğrafi bölgelerde Özerk ve federatif yönetimler oluşturulsun…
Ne var bunda son derece demokratik ve masumane istekler bunlar diyenler olabilir ama asla masum istekler olmadığı gibi, planlı ve tek amacı Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmeye yönelik isteklerdir…
George Jellinek 1900’lü yılların başında; devlet olmak için üç temel kriterin yerine getirilmesini şart koşmuştu: Belirli bir insan topluluğunun varlığı; bu insanların üzerinde yaşadığı toprak parçası, etkin bir kamu otoritesinin örgütlenmiş olması…
1933 yılında Amerikan Devletleri arasında imzalanmış olan Montevideo Sözleşmesi’nin1nci maddesi, devlet için şöyle bir tanım getirir: “Bir uluslararası hukuk kişisi olarak devlet; daimi bir nüfus, belirli bir toprak parçası, hükümet, diğer devletlerle ilişki geliştirme kapasitesi niteliklerine sahip olmalıdır.” Der…
Yani; bir devlet olmak için, bir halk, sınırları belirli bir coğrafi parçası ve diğer devletler ile ilişkiler…
İşte bu ülkeyi bölmek isteyenler ve bölücüler Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek için, demokratikleşme kılıfı altında uluslararası hukukun kabul edeceği bir ortam yaratma çabasındadırlar ve bu yüzden anayasamızın değişmez maddelerini değiştirmek istemektedirler…
8 Haziran 1993’te Lübnan’ın Bareliyaskasabasında, bugün Ahmet AĞA denilen, övgüler yağdırılan dönemin DEP Genel Başkanı Ahmet Türk, Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri Celal Talabani ve Kürdistan Sosyalist Partisi Genel Sekreteri Kemal Burkay ve APO bir araya gelmişler ve PKK bu buluşmayı; Kürdistan’da ulusal güçlerin birliği ve pratik gelişmeler” diyerek duyurmuştu…
DTP Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde ‘Kürdistan'ın sınırlarını belirledik” diyordu…
Çözüm süreci denilerek sürdürülen çözülme sürecinde,“Kürt halkı statüsüzlüğü asla kabul etmeyecektir” deniliyordu, amaç özerklik ve federasyondu...
2012 yılında BDP Milletvekili Leyla Zana; “Kürtlerin kendi kaderini kararlaştırabilmesi ve en uygun federalizm tipini seçebilmesi için, Öcalan, PKK, BDP ve Kürdistan Bölgesi ile masaya oturulmalı” diyordu…
2015 yılında HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş; “savaşa devam edeceğiz, Kürdistan’ı kuracağız” demişti…
Yine Eş Genel Başkan Figen Yüksekdağ;” Kobani’de Irak’ta olduğu gibi tampon bir bölgede bağımsız Kürdistan’ı kuracağız” diyordu…
2017 yılında Ahmet AĞA “Kürtlerin devlet hasreti giderilmelidir.” Diyordu…
2022 yılında; HDP Eş başkanı Pervin Buldan, sadece Türkiye’deki sol ve sosyalist güçlerle değil, Kürtlerle de büyük bir Kürdistani ittifakı en kısa zamanda kuracağız ve gerçekleştireceğiz” açıklamasını yapıyordu…
İşte gerçekler bunlar, kiminin saz çalması, barış güvercini görünmesi, kiminin de ekmeği yenilen, sofrası açık Ahmet AĞA olması gerçekleri değiştirmiyor…
Peki ne yapmak istiyorlar?
Demokratik özerklik ile önce sınırları belirlemek,
Anayasa değişikliği ile kurucu halklar arasına Kürt halkını yazdırmak,
Anayasaya başka dilleri resmi dil olarak yazdırmak,
Özerk bölgede güvenlik güçleri kurarak, otorite oluşturmak…
Peki bunları neden istiyorlar ve istekleri gerçekleşirse ne olacak?
Ülkenin herhangi bir yerinde sınırları çizilmiş bir bölgede yaşamak, anayasada dili, etnik kökeni ve kurucu halk olarak kabul edilmiş olmak,uluslararası hukuka göre “kendi kaderini tayin etme” (self determinasyon) hakkına sahip olabilme ve referandum isteme hakkına sahip olabilme ve zamanı geldiğinde bağımsız olabilmek için şarttır…
Yani; uluslararası hukuka göre, anayasada bir halka, topluluğa statü verildiğinde o toplum veya halk, yapılacak bir referandum ile ayrılma hakkına, self determinasyon hakkına elde edecek bir halka dönüşe bilmektedir…
Ne olmuş, referandumdan niye korkalım, referandum olsa bile hayır deriz diyebilirsiniz…
Ama bilmeniz gereken şudur; bu referandum, sadece tanımlanmış bölgede ve oradaki vatandaş toplumu arasında yapılır, yanianayasada resmi dil olarak tanınan o dili konuşan, yine anayasada kurucu olarak tanımlanan halkamensup veya yine anayasada belirlenen özerk veya federatif bölge halkı arasında yapılır…
Özerk ve federatif bölge olmamış, sınırları belirlenmemiş, anayasada tek resmi dil ve tek millet kavramı var ise ayrı bir millet olgusu söz konusu bile edilemez…
İşte bu yüzden çok dikkatli olmamız gerekiyor ve anayasamıza sahip çıkıp özellikle ilk 4 maddenin asla değiştirilmesine müsaade etmemiz gerekmektedir...
Siyasiler kendi çıkarları ve oy kaygıları nedeni ile ister açılım, ister normalleşme adı ne olur ise olsun bu sürece ülkenin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bekaası için hayır demeli ve üniter yapıyı korumalıdır.
Unutulmamalıdır ki; Türkiye Cumhuriyeti kan ile acı ile göz yaşı ile kurulmuş ve hala bu topraklar için can verilmektedir.
SON SÖZ;
Türk milliyetçisi, ulusalcı, Atatürkçü olduğunu savunan herkes bu duruma sessiz kalmamalı, bölücülere meydanı boş bırakmamalıdır.
Bu süreç masumane bir süreç değil, aksine ihanet sürecidir. Son pişmanlık çok geç olabilir…
Yine harika bir yazı komutanım. Sizinle yol yürümekten onur ve gurur duyuyorum