Her insanın hayatı uzun metrajlı film gibidir. Başı belli sonu belli olmayan .En özel ve güzelide çocuklukta yaşananlardır. Benimde çocukluktan hatırladığım güzel anılarım var. Yaşım küçük olmasına rağmen hafızama kaydedilmiş anılarım. Henüz 5-6 yaşlarındayım , mahrumlarda bağımız var , büyük bir bağ ve büyük bir ev. Ev iki katlı ve iki bölüm yani iki ayrı girişli. Babamlar üç erkek kardeşler her yaz dönüşümlü olarak iki kardeş göçer , göçmeyen diğer kardeşte nerdeyse göçmüş gibi yatılı gelirler. Evin sol tarafı altta büyük bir oda bir köşesi mutfak olarak kullanılan yukarı içinden merdivenle çıkıyorsun önü açık köşk önünde üstü açık büyükçe balkon, köşkün üç tarafı sedir, sağ bölümde altta yine büyükçe bir oda bir köşesi mutfak olarak kullanılan ve içinden tahta merdivenlerle yukarı çıkılıyor ikinci kattada önü kapalı büyük bir oda ve önünde geniş bir balkon. Aşağıda evin önü yine büyükçe bir alan orda kuyu var, su ihtiyacı kuyudan sağlanıyor. O dönemde bağlarda ( hisarcık ve talas harici ) elektik ve su yok. Akşam olunca lüks lambaları vardı onlar yakılır, odalarda duvarda çok az ışık veren gaz lambaları yanar birde elde idare dediğimiz ucu fitilli bir aydınlatıcı vardı ki oda genellikle akşamları tuvalete giderken kullanılır. Sabah niyetin erkeklerini işe götürmek için kamyon gelir, kamyon kasasında kenarlarda ve ortada uzun tahtalardan oturulacak yerler olur ortadakiler sırt sırta otururdu, erkenden erkekleri toplar, olaki şehre gitmek isteyen bayan olursa oda şoför mahalline binerdi, akşamda belli bir saatte getirirdi onun dışında şehre gitmek isteyen olursa merkeplerle giderdi. Biz iki aile göçtüğümüz için kalabalıktık.
Annemler kuyudan su çekerler evin önünü yıkarlar, yerlere minderler serilir yonu yastıklar dayanır yerlerde oturulurdu. Komşular her gün bir evin kuyu başında toplanırlar sohbetler eşliğinde el işi yaparlardı. Bağdan bağa birbirlerine bağırarak seslenirlerdi Hatıca appuuu İmine appaya gidiliyor gibi, başına beyaz namaz örtüsünü alan o evin kuyu başında toplanır akşama kadar oturulur akşama yakın erkekler gelmeden dağılınırdı. Tek araç olduğu için bütün erkekler aynı saatte gelirdi. Bağımızda ağ bayır diye bir bayır vardı bayağı dik bir yokuş , kamyon ordan çıkarken zorlanırdı. Biz çocuklar kamyonun geliş saatinde ağ bayırın başında kamyonu yani babalarımızı beklerdik. Komşularımızdan Servet ana derdik yaşlı bir teyzemiz vardı çocuklukta ben ona çok üzülürdüm , bağda tek başına kalırdı oğulları gelinleri gelmezdi. Önü açık tol denen bir göz yeri vardı orda yatar otururdu, bize sizin ışığınız gürültünüz şenlik oluyor korkmuyorum derdi. Akşam hep birlikte evin önünde yer sofrasında yemekler yenir ve kapılar kapatılıp yukarı çıkılırdı. Bizler küçük olduğumuz için sağ tarafta kapalı odası olan yere göçerdik sol taraf köşke amcalarımdan biri göçerdi. Akşamları köşkün önünde hep birlikte oturulur çocukların uykusu geldiyse yatırılırdı.
Hiç hafızamdan çıkmayan bir olayda her akşam aynı saatte köşke dışardan taş atılır ve komşular birbirlerine bağırarak geldi hırsız geldi diye hırsız avına çıkarlar karanlık derelerde hırsız kovalarlardı. Gündüz bayanlar kendi aralarında konuşurlardı bugün hırsız bize taş attı, diğeri bizede attı akşam yine bütün mevzu hırsız üzerine olurdu. Adeta hırsızın taş atması beklenirdi taş atma saati geçince rahat bir nefes alınırdı. Artık o kadar bıktırdı ki göçmemeye başladık, en son büyük amcamlar tek başlarına göçtüler ve hırsız gece başuçlarına kadar gelip amcamın pantolon ceket ceplerini boşaltmış, bir daha o bağa kimse göçmedi ve terkedilmiş bir bağ olarak kaldı bikaç kez pikniğe gittik sonra gecekondular evin kapı pencere ne varsa söküp götürmüşler
Hayran kaldım çocukluğuna,ne güzel akrabalarla birlikte olmak,şimdilerde hasret olduğumuz şeyler,