Kaos, birilerinin beslenme gıdası, onların erken kıyamet için varoluş elidir. Arzusu, beklenen emelidir bu. Bazı noktalar pürüzsüz olamaz. Renkleri gösterende siyahtır, emende. Kötü olacak ki iyi arzulansın. Yeryüzünde tek kaynaktan doğup türeyen-üreyen bunca insan,
- Neden farklılaştı?
- Neden doyamadı?
- Neden üstün olma arayışına girdi?
Öncelikle, dil gibi iletişimle birbirimizden farklı konuşmayı ve anlamaya engel bir şifrelenme insanlığa ilk ilahi lanettir ki bazen aynı dili konuşanlar bile birbirini anlamıyor. Gelelim ki, bunca ırk, millet, bunca farklı inanışın mensubu kendi inanışlarını sömürü, bir emel olarak kullanırken,
- Nasıl anlaşsın?
- Nasıl diyalog kursun?
Kendilerini diğer ırk ve insanlardan üstün gören, (Kenan bölgesinin bu zalim çocukları) Hz. Musa ile Tevrat ve Hz. Davut ile Zebur’ un sadece kendilerine indirildiğine inanan bu acımasız ırk İsmail oğullarının ilk emri “öldürmeyeceksin.” Ama bugün Ortadoğu’nun en göbeğinde etrafı Müslümanlarla çevrili bir coğrafyada klasik bir tabir ile “Müslüman mahallesinde salyangoz satmaktadır.” Yaptığı zulmün hoş görülebilecek bir elle tutulur yanı bulunmamaktadır. Ve dünyadaki birçok kaos taşının altında görünmez elleri vardır.
Peki ya, en fazla mensuba sahip ikinci ilahi din olan Hristiyanlık inancı için ne demeli? “Yeni ahit” diye isim verdikleri İncillerini bile bir zümrenin menfaatini yönetmek için sabit tutamayıp birçok oynama ile birçok farklı kopyaya çıkartmışlardır. Uzun süre dine ayak direyen Roma ve Avrupa milletleri sonunda bu dinin merkezi haline gelmiş ve Olympos’ un çocuklarının dünya üzerindeki tüm güzellik ve zenginlikleri sömürüsü başlamış ve kendileri dışındakilere nefret kusmuşlardır. Halbuki incilin ilk emri “seveceksin” …
Peki ya, son ilahi din olan ve Hıra (Nur Dağı) dağında ilk emir ile gelen din. Değişmeyen ebediyen korunacak olan kitap. Asya’nın uçlarından, Avrupa içlerine kadar, Kafkaslardan Yemen’ e, Afrika içlerine uzanan en geniş coğrafyaya yayılan din.
Tanrı dağlarından gelip Mezopotamya ya yerleşip Anadolu’yu yurt bilip Asya’yı, Balkanlar’ı, Yemen ellerini, Afrika’yı zaferlerle barış içinde tutan ırkımızın içinde olduğu ilahı inanış. Bugün ne birlik ne beraberlik içinde olmadan birbirlerinden ayrışmış Müslümanlar parça parça olmuş dağılmıştır. En fazla devlete sahip olan Arapların hasbelkader oluşan ilimsiz zenginlikle kendi zevkinden iken cefada olan Müslümanları görememektedir. İnanışlarını unutup asimile edici düşmanla iş birliği içindedir.
“İlimsiz zenginlik” demişken İslamin ilk emirde “oku”. Ama Müslümanlar son yüzyıla kadar süre gelen üstünlüğünü yenilikleri yakalayamayıp kaybetmiştir. 18. – 19. Yüzyıla kadar İslam ile birebir ayni sayılan Türklük hem İslam hem dünya coğrafyasında her sözü bir kanun gibi hüküm görürken son yüzyıldaki baş döndürücü ilim ve bilim ilerlemesi ile hükmünü yitirme yoluna girmiştir.
Bugün ki her kaos ile, her ateşte, her gözyaşında onlar kazanmış, barışı ve huzuru inşa etmek isteyen inanışlar kaybetmektedir. İlahi dinler ötesinde, her türlü inanış ve felsefi düşünce içinde ele alınan doğru ahlak ortak paydadır.
Bu payda da buluşmak, insanlara bir Fatih Sultan Mehmet felsefesi ile yaklaşıp onlara, "Dinin nedir? Namaz kılıyor musun? Oruç tutuyor musun?" gibi Allah'ın soracağı soruları sormayın! İnsanlara; "Aç mısınız? Bir şeye ihtiyacınız var mıdır? Bir sorunun var mı?" gibi kulun kula soracağı sorular sorun. Bu eda ile ilerlemek lazımdır.
İnanın kaosu yenmenin yolu, inancında dosdoğru olmaktır. İster 4 ilahi dinde olsun (İncil, Zebur, Tevrat, Kuran) ister bir başka farklı inanış, bir felsefi bakış içinde olsun kaos güzel ahlakın hiç arzusu değildir. Mazlumların ahıdır, zalimin kılıcını kıracak olan.
KAOS BİTER.
Sen isteyince, sen sabredince, sen öldürmeyince, sen sevince, sen okuyunca, sen çalışınca...