Bugün, Türk milletinin tarihine altın harflerle kazınmış bir günün yıldönümü: 10 Kasım. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ebediyete intikal edişinin üzerinden yıllar geçmiş olsa da, bu tarih, yüreğimizdeki derin boşluğu ve aynı zamanda bir millete kattığı anlamı her zaman taze tutacak. 10 Kasım, bir önderin, bir liderin kaybı olmanın ötesinde, bir halkın kurtuluş mücadelesinin, bağımsızlık ve özgürlük arzusunun simgesi olarak yaşamaya devam ediyor.
Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu o kara günde, sadece bir lider kaybedilmedi. O gün, bir milletin bütün hayalleri, umutları ve bir arada var olma gücü sarsıldı. Ancak o büyük kayıp, Atatürk’ün ideallerine sıkı sıkıya bağlı bir toplumun varlığıyla anlam kazandı. O günden bugüne, Atatürk’ün öğretileri ve bıraktığı miras, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini sağlamlaştırmaya devam ediyor.
10 Kasım’ı her yıl anarken, geçmişe bakıp ne kadar yol aldığımızı, ne kadar güçlendiğimizi ve ne kadar ilerlediğimizi düşünmek gerekiyor. Ama aynı zamanda, Atatürk’ün yaşadığı dönemdeki vizyonu ile bizim bugünkü hayal ve hedeflerimiz arasında bir bağ kurmak, eksik kalan yönlerimizi fark etmek de önemli. Çünkü Atatürk yalnızca bir askeri lider değil, bir düşünür, bir devrimci, bir yenilikçiydi. O, Türkiye’yi sadece bir coğrafya olarak değil, aynı zamanda bir kültür ve medeniyet olarak da güçlendirmeyi hedeflemişti.
Her 10 Kasım’da, bir lideri anarken, aslında bir milletin kendi kimliğini bulma yolculuğunu da hatırlıyoruz. Atatürk, Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte halkı kendi kaderini tayin etme yetisine kavuşturmuş, bilimi, aklı, hukuku, eğitimi en değerli araçlar olarak sunmuştu. Onun gösterdiği yolda ilerlemek, bu çağdaş hedeflere sahip çıkmak, bugünün ve geleceğin sorumluluğudur.
Bu günde, 10 Kasım’a sadece bir anma günü olarak bakmamak gerekiyor. Bu tarih, aynı zamanda hepimizin Atatürk’ün mirasına sahip çıkma sorumluluğunun hatırlatılmasıdır. O mirasa sahip çıkmak, bu ülkenin her bireyinin; daha adil, daha özgür, daha demokratik bir toplum için çaba sarf etmesidir. 10 Kasım, Atatürk’ün gücünden, cesaretinden, bilgelik ve vizyonundan ilham almak demektir.
Ve son olarak, bu günü yalnızca bir yas günü olarak değil, aynı zamanda bir kutlama günü olarak da görmek gerekir. Çünkü Atatürk’ün bize bıraktığı Cumhuriyet, özgürlüğün, eşitliğin ve halk egemenliğinin simgesidir. Cumhuriyet, bu topraklarda hayat bulan, tarih yazan, kültür üreten, bilime ve sanatla büyüyen bir halkın hayalidir. O yüzden bu gün, sadece kaybı değil, kazandıklarımızı, bu topraklardaki özgürlüğümüzü, bağımsızlığımızı kutlamak için de bir fırsattır.
10 Kasım, sadece bir dönemin kapanış değil, aynı zamanda yeni bir dünyanın, yeni bir umudun kapılarının aralandığı gündür. Ve her 10 Kasım’da bir kez daha hatırlatır bizlere: “Ne mutlu Türküm diyene”...