Gazetecilik, sadece olup biteni aktarmak değil; yanlış gördüğünü söylemek, eksikleri işaret etmek ve kamu adına soru sormaktır. Özellikle yerel yönetimler söz konusu olduğunda, belediye başkanlarını eleştirmek bu mesleğin olmazsa olmazıdır. Ancak eleştirinin de bir usulü, bir vicdanı vardır. Eleştirirken haksızlık yapmamak, doğruyu eğriden ayırmak gerekir.
Şunu net olarak ifade etmek lazım: Eleştirdiğimiz belediye başkanları bu memlekete hiçbir şey yapmıyor mu? Elbette yapıyorlar. Herkesin eksikleri olabilir, hatalar yapılabilir ama emeği yok saymak da en az hatalar kadar yanlıştır. Bu makamlar kimseye baki değil. Bugün bu koltukta oturan yarın başka bir yerde olabilir. Önemli olan; görev süresi bittiğinde geriye ne kaldığıdır.
Asıl mesele şudur: Bir belediye başkanı görevini tamamladığında, insanlar arkasından ne söylüyor? “Şehri için elinden geleni yaptı mı?” “Vatandaşın derdiyle dertlendi mi?” “Zor zamanlarda halkın yanında durdu mu?” Eğer bu sorulara samimi bir “evet” cevabı verilebiliyorsa, işte o zaman o başkan amacına ulaşmış demektir.
Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Memduh Büyükkılıç bu çerçevede hakkı teslim edilmesi gereken isimlerden biridir. İl başkanlığı, milletvekilliği, ilçe belediye başkanlığı ve büyükşehir belediye başkanlığı gibi önemli görevlerde bulunmuş; siyasi hayatının büyük bölümünü bu şehre hizmet etmeye adamış bir isimden söz ediyoruz. Yıllardır Kayseri’ye bir çivi daha çakabilme gayreti içinde olan, makamdan çok sahada olmayı tercih eden bir başkan profili çiziyor.

Vatandaşın mutlu gününde de zor gününde de yanında olmaya çalışan, gece-gündüz demeden koşturan bir anlayıştan bahsediyoruz. Bu nedenle Türkiye genelinde yerel yönetimler açısından bakıldığında tecrübesiyle öne çıkan, “duayen” olarak nitelendirilebilecek bir belediye başkanı konumunda.
Belki de onu farklı kılan en önemli özelliklerinden biri, kibirden uzak duruşu. Ulaşılabilir olması, mütevazı tavrı ve halkla kurduğu doğrudan iletişim, vatandaşın gözünde ayrı bir yer edinmesini sağlıyor. İnsanlar kendisini makamın arkasında değil, sahanın içinde görmeyi seviyor.
Evet, yeri geldi biz de eleştirdik. Bir gazeteci olarak bunu yapmamız gerekiyordu. Özellikle Kartal Kavşağı konusunda uzun süre yazdım, defalarca eleştirdim. Ancak burada altı çizilmesi gereken önemli bir detay var: Başkan Büyükkılıç, eleştiriyi kişisel algılamadı. “Bu adam neden yazıyor?” demedi. Tam tersine, “Gazeteci yazıyorsa, demek ki vatandaşta da bir rahatsızlık var” diyerek meseleyi ciddiye aldı.
Gazeteci için eleştirmek en doğal haktır; yönetici de bu eleştirilere kulak tıkamamalıdır. Memduh Başkan, bu yönüyle bile diğer başkanlara örnek olabilir. Biz gördüğümüzü yazmaya devam edeceğiz.
Ve ne yaptı? Kısa süre içinde basın toplantısı düzenleyerek kamuoyunu bilgilendirdi. Sorulara cevap verdi, süreci anlattı. İşte yöneticilik tam da budur. Eleştiriden kaçmak değil, eleştiriyi doğru okumak ve gereğini yapmak.
Bugün yerel yönetimlerde en çok ihtiyaç duyulan şey de budur: Eleştiriyi düşmanlık olarak görmeyen, gazeteciyle, vatandaşla kavga etmeyen; aksine onları dinleyen bir anlayış. Çünkü eleştiri susturulursa sorunlar çözülmez, sadece ötelenir.
Günün sonunda mesele; kaç dönem görev yapıldığı, kaç makamdan geçildiği değil. Asıl mesele, görev sona erdiğinde geriye nasıl bir şehir bırakıldığıdır. Bir gün bir yerde oturup Kayseri’yi seyrederken “Helal olsun Memduh Başkan” dedirtebilmek, her siyasetçinin ulaşabileceği bir nokta değildir.
Eleştiri elbette olacak, olmaya da devam edecek. Ama hakkı teslim ederek… Çünkü doğru gazetecilik bunu gerektirir. Doğru yöneticilik de.
Yorumlar
Kalan Karakter: