İtiraf Ediyorum adlı öykünüzde geçen ölüm izleği bedenden, günahlardan, korkulardan ve kırgınlıklardan kurtulmak ve özgürlüğe kavuşmak olarak düşünülmüş. Bunu hangi açıdan fark etmemiz gerekir.Özgürlük nasıl algıya bağlamalıyız..?
Yazar Neşe Koçak; “ O öyküde bir isyan var aslında. İsyana sebep olan acıyı yok etmek için ölümü seçiyor karakter. Ruhundaki baskıyı bu şekilde ortadan kaldırıp özgürleşeceğini düşünüyor. Özgürlük peşinde olanların ruhları nereye giderlerse gitsinler hapistedir. Saf özgürlük için Yunus Emre'nin dediği gibi, ten kafesinden kurtulmak gerekiyor diye düşünüyorum .“

Öykülerinizde kuşların bedenlerine, kanatlarına konuşlanıp özgür olmaya çalışan karakterlerinden söz ediyorsunuz. Bu öykülerin öncesinde de insan bedenli kuş kafalı seramik heykellerinizin görsellerinizi kendi elleriniz ile yaptınız. Öyküde kuş bedeniyle özgürleşen insan için ödenen bedel insan bedenine hapsolan kuşların tutsaklığı mıdır..?
Edebiyat yazarı olduğu kadar eşsiz eserlerde üretici kabiliyeti ve Öğretim Görevlisi olarak Erciyes Üniversitesinde çalışmalarını sürdüren Yazar Neşe Koçak; “ Sanatçı, sanat eserine fırçasını son rötuşu yaptığında, artık o eser sanatçının olmaktan çıkar, seyirciye ait olur. Seyirci onu istediği gibi yorumlar. Bazı edebiyat eserlerinde de bu durum böyledir. Ben de okurlarımın öykülerime dahil olmasını istediğim için kapalı bir anlatımı tercih ettim. Okuyucuyu, düşle gerçeğin kesiştiği noktaya yerleştirerek öyküleri kendi yaşantılarından, karakterlerinden, o anki ruh hallerinden yola çıkarak değerlendirmelerini, bir son hayal etmelerini, böylece öykünün oluşumuna katkı sağlamalarını arzu ettim. Okuru, bazen dokunarak, bazen sadece dinleyerek, bazen koklayarak duyularını harekete geçirip kendilerini oynayacakları bir tiyatro sahnesine davet ettim. Umarım bunu başarabilmişimdir.”
Çocuk edebiyatınızda güçlü bir hikâyeleriniz mevcut. Hikâyeleriniz çok etkili ve canlı. Yazarken yaşanmışlıklarınız mı veya yaşanılan hayatlarımı yazılarınızın kahramanları nereden besleniyorsunuz..?
Yazar Koçak; “ Elbette öykülerim yaşanmışlıklarımdan izler taşıyor. Şimdi olsa etkilenmeyeceğim o zamanki bakışımla bana olağanüstü görünen çocukluk anılarımdan yola çıkarak kurguladığım öykülerim mevcut. Çocuk hayatları masumluğu simgeler. Sevimlilikleri insanı tebessümlere boğar. Buradaki gizemlikleri yazılarıma taşıyorum
Kuşların Günlüğü'ndeki kahraman “Çıldır ve bitsin her şey,” söylüyor. Delirdiğini bilen insan gerçekten deli midir? Nedir..?
Yazar Koçak; “ Hayatta hiç bir şeyden emin değiliz. Ne geçmişte olanlardan, ne şimdiden ne gelecekten. Deliliğin ölçüsü nedir? Kime göre, neye göre anormal ya da normal bilmiyorum. Belki de bu soruyu cevaplayabilmek için deliliğin eşiğinden atlamış olmak gerekiyor. “
Edebiyat Akımlarında yazdıklarınız çok zengin bir dil ve güçlü yanları var. Adeta kelimelerle resim yapıyorsunuz. Çok okumanın yanı sıra bunda sanatın görsel alanlarında üretiyor olmanızın da bir payı var mıdır..?
Yazar Koçak; “ Kesinlikle var. Görsel sanatlar üzerine kariyer yaptım, birikimlerimi pratiğe aktarırken farklı görme biçimleri deniyorum. Görsel bir sanat eserinin anlattığı öyküyü okuyabiliyorum. Yazdıklarım cümlelere dönüşmeden zihnimde önce görsel olarak var oluyor. Objeleri benim için değerli kılan yaşanmışlıkları ve kişiye özel taşıdıkları hatıralarıdır. Kullanılıp eskiyerek maddesel olandan manaya geçiş yaparlar. Sahibinin ruhundan izler taşırlar.Sahiplerinden daha uzun ömürlüdür eşyalar.”
Özgürlük sınırları hakkında sınırlar direnme gücüne sahip olunmasımı gerekir nedir..?
Yazar Koçak; “ Sanırım sınırların yokluğu söz konusu olamaz. Birimizin sınırlarının başladığı yerde diğerimizinki son bulur. Özgürlük, sınırlara rağmen var olabilmektir. Gereksiz sınırları zorlayarak ortadan kaldırmak için sarfettiğimiz emektir, güçtür. Kendi özgürlük alanımızı başkasının hakkına tecavüz etmeden genişletebilmek, derinleştirmektir özgürlük ve bu alanı yoğun kullanmaktır. Kendimize ait olanı yoğun ve derinlikli kullandığımız ölçüde özgürüz. “
Biraz da olsa çocukluk hatıralarınızdan bahsetsek neler söylersiniz..?
Yazar Koçak; “ Bol kitaplı, kütüphaneli bir evimiz vardı, bu konuda şanslıydım. Bana özel alınan ilk kitaplar, Fransa'daki Martine serisinin Türkiye uyarlaması Ayşegül kitaplarıydı. Henüz okula gitmediğim bir dönemde, Marcel Marlier'in mükemmel, zevkli ve zengin çizimleriyle hayal gücümü genişletti, estetik bakış açısı oluşturmamın temellerini attı, görsel sanatlara ve antika eşyaya yönelme duygusu uyandırdı. Etrafımdaki herkese tekrar tekrar okutur ezberler, hayallere dalardım. Hâlâ sayfalar gözümün önünde. Ömer Seyfettin'in zengin öykü dünyası da ta o zamanlardan öyküyü aklıma düşürmüş olmalı. Peyami Safa'nın Cingöz Recai'lerini, iyi hatırlıyorum. Fakat bir kitap vardı ki ablalarımdan bana kalan, hâlâ saklıyorum; Ülkelerden Hikâyeler. O zamanlar damağımda bıraktığı tadı çok az kitaptan almışımdır. Kaç kez ezberledim bilmiyorum. Şimdi, bu soruyu cevaplarken anlıyorum ki, çocukluğumdan kazandığım öykü okuma alışkanlığımı besleyip geliştirerek öykü yazarlığımın temellerini atmışım.”
ÖZEL RÖPORTAJ HABER/Remzi Yıldırım/Gastepress.com
Yorumlar
Kalan Karakter: