“Konuşuyoruz ama birbirimizi duymuyoruz.”
Bu cümleyi terapi odasında çok sık duyuyorum. Birlikte yaşamak, her şeyi paylaşmak, hayatın yükünü omuz omuza taşımak... Bunlar eskisi kadar kolay değil. Modern çağda ilişkiler, dijital ekranların gölgesinde, hızla değişen yaşam koşullarının ve artan bireysel beklentilerin içinde yön bulmaya çalışıyor. Ve çoğu zaman, bu arayışta insanlar kendilerini yalnız hissediyor, üstelik bir ilişki içindeyken.
İlişkiler bugünlerde iki kişi arasında değil; iki dünyalar, iki geçmiş, iki farklı baş etme biçimi arasında kuruluyor. Bu da beraberinde anlaşmazlıkları, kırılmaları ve uzaklaşmaları getiriyor. Sevgi hâlâ orada bir yerde olabilir, ama temas kaybolmuşsa; bakışlar, kelimeler ve davranışlar anlamını yitirmeye başlıyor.
Aile ve çift terapisine başvuran birçok kişi, başta “Bizim sorunumuz yoktu, birdenbire oldu” der. Aslında sorunlar birdenbire olmaz; birikir, sessizleşir, göz ardı edilir. Ve sonunda bağırmaya gerek kalmaz, sessizlik her şeyi anlatır.
Duyulmak Değil, Anlaşılmak İhtiyacı
İlişkilerde iletişim çoğu zaman bilgi alışverişi sanılır. Oysa asıl ihtiyaç anlaşılmaktır. “Nasılsın?” sorusunun bile bazen gerçekten cevap beklemediği ilişkilerde, insanlar en çok da duygusal yalnızlıktan yorulur. Bir çiftin birbirine söylemediği her duygu, zamanla başka bir yolla ifade bulur: kırgınlıkla, öfkeyle ya da uzaklaşmayla.
Birbirini dinleyen değil, “cevap bekleyen” çiftler; haklı olmayı seçen ama “birlikte iyi olmayı” kaçıran eşler... Bunlar artık çok sık rastladığımız ilişki dinamikleri. Oysa gerçek bir temas, birbirini sadece duymakla değil, anlamaya niyet etmekle başlar.
Terapötik Süreç
Aile ve çift terapisi, ilişkilerde yaşanan çıkmazları görünür kılmak için güvenli bir alandır. Seanslarda kişiler sadece partnerlerini değil, kendilerini de yeniden keşfeder. Neyi neden söylediğini, hangi davranışın arkasında hangi duygunun gizlendiğini fark eder. Terapide sıkça yaşanan şey, “Ben aslında bunu hiç böyle düşünmemiştim” cümlesidir. Çünkü terapiler, ilişkilere yeni bir gözle bakabilmeyi sağlar. Yeniden bağ kurmanın yollarını öğretir.
Bazen sadece bir tarafın bile terapiye başlaması, ilişkinin tüm dinamiğini dönüştürebilir. Çünkü her değişim önce bireyde başlar. İlişki de tıpkı bir organizma gibi, zamanla şekil alır, bakım ister, ilgiye ihtiyaç duyar. Ve tıpkı bir çiçek gibi... Susarsa solar.
Peki, bu döngüyü kırmak için neler yapılabilir?
İlişkilerde yaşanan sorunların önüne geçmek ya da bu sorunlarla daha sağlıklı baş edebilmek adına bazı basit ama etkili adımlar atılabilir:
1. Aktif Dinlemeyi Geliştirin:
Sadece konuşmak değil, dinlemek de ilişkiyi besleyen bir davranıştır. Partnerinizi dinlerken yargılamadan, çözüm sunmaya çalışmadan, sadece anlamaya odaklanın.
2. Duygularınızı Suçlamadan İfade Edin:
“Sen hep böylesin” demek yerine, “Böyle olduğunda kendimi yalnız hissediyorum” demek, ilişkide savunma değil empati yaratır. Dilinizi yumuşatmak, çatışmaları önlemenin ilk adımıdır.
3. Rutinlerin Dışına Çıkın:
Her gün 5-10 dakika sadece birbiriniz için ayıracağınız bir zaman yaratın. Bu “cep zamanı” sırasında telefonları kapatın, göz göze bakın, sadece orada olun.
4. Kendi Hikayenizi Tanıyın:
Her birey çocukluğundan, ailesinden, geçmiş ilişkilerinden duygusal bir miras taşır. Bu mirasın farkında olmak, ilişkide yaşanan tepkileri daha sağlıklı yönetmenizi sağlar.
5. Terapiden Korkmayın, Geciktirmeyin:
Terapiler yalnızca kriz anlarında başvurulacak bir destek değildir. İlişkinizi güçlendirmek, birbirinizi daha iyi tanımak ve iletişiminizi derinleştirmek için de terapiye başvurabilirsiniz. Destek istemek zayıflık değil, ilişkinize verdiğiniz değerin göstergesidir.
İlişki kurmak bir seçimdir, sürdürmek ise bir çabadır. Sevgi tek başına yeterli değildir; sevgi, ilgiyle, emekle, anlayışla ve bazen de susup sadece dinlemekle anlam bulur. Eğer birlikte yürüdüğünüz yolda artık sessizlik ağır basıyorsa, bu sessizliğin içine yeniden kelimeler, duygular ve temas yerleştirmek mümkündür. Her ilişki, doğru zamanda verilen bir emekle yeniden yeşerebilir.
Yorumlar
Kalan Karakter: