‘’Dünya tarihi sayısız olaylara sahne olmuş ve yaşanan bu olaylardan en büyük zararı şüphesiz insanlık görmüştür. Göçler, yangınlar, salgınlar, doğal afetler…
Yaşanan bu hadiseleri anlamlandıran insanoğlu belirli kod ve isimlerle kayıt altına almış ihtiyaç duyduğunda arşive bakmıştır. Şüphesiz insan, yaşamını sürdürebilmesi için tedbir almalı, nesillerinin can ve mal güvenliğini sağlamalıdır. Elbette bu durum insanoğluna zaman ve maliyet yükleyecektir. Bu anlamda zamanlar mekânlar değişse de değişmeyen tek şey insanın bedel ödediği gerçeğidir…
Bugün yaşadığımız hadise ise geçmişte yaşananlardan çok farklı değil, dünya tarihi yine bilinmeyen bir salgın ile karşı karşıya ve insanlığı tehdit etmektedir.
Ancak burada yanlış giden bir şeyler var. Çünkü bir kısım insan kendisi için üretilen, kendisini iyileştireceği iddia edilen aşıyı reddediyor. Peki, sağlığı için aşıya koşarak gitmesi gereken insanlar aşıdan neden kaçıyorlar?
İşte bu noktada salgının başladığı andan itibaren geldiğimiz noktaya kadar ki söylemlere ve eylemlere bakmamız lazım ki doğruyu bulabilelim.
O halde hafızalarımızı şöyle kısaca tazeleyelim…
Hatırlarsanız salgının ilk başladığı Çin’in Wuhan kentinde insanlar yollarda, çöp kenarlarında kusarak ve titreyerek ölüyordu, virüs saniyeler içinde ülkeler geçiyor adeta ışık hızından daha hızlı bir vaziyette insanlara bulaşıyordu. Virüsün başladığı ilk andan itibaren dünya sağlık örgütü virüs ile mücadeleye bütçe ayıracağını duyuruyordu. İşte o andan 30 dk. sonra Türkiye ‘de ilk virüs görüldü ve mücadelemiz başlamış oldu. Maske, mesafe, temizlik, karantina, mutasyon, varyant gibi kelimeler artık sokakta insanlar arasında konuşulurken, televizyonlarda haftalarca belki aylarca ölüm sayıları veriliyor, ölen insanların kepçelerle açılan koca koca çukurlara gömüldüğü görüntüleri gösterilerek topluma korku pompalanıyordu. İnsanlar bir birinden kaçıyordu, adeta havada mahşer gününün kokusu vardı. Ancak kimsenin neyden kaçtığı ile alakalı ve nasıl mücadele edileceği ile ilgili en ufak bir fikri yoktu. İşte bu aşamada bilim kurulu dediğimiz yapı içinden biri çıkıyor adeta sağlık bakanlığı yokmuş gibi hareket ederek topluma ne yapması gerektiğini anlatıyordu; O kişi Prof. Dr. Mehmet Ceyhan…
Ceyhan’ın anlattıklarına göre ilk önce maske takılmalıydı öyle de oldu. Sonra mesafe ve temizlik eklendi. Daha sonra karantina süresi 4 gün olarak açıklandı, yani virüs 4 günde vücuda zarar vermemiş ise bağışıklık sistemi virüsü yenmiş oluyordu. Sonraki açıklamalarında virüsün soğuk havada yaşadığı ve 25 derecenin üzerinde öleceği bilgisi verildi. Derken Prof. Ceyhan, virüs hakkında bilgi veren tek otorite olarak o kanal senin, bu kanal benim, kanal kanal gezerek topluma bilgi veriyordu. Tabi bu arada sosyal medya üzerinde aşı karşıtı bir kitle oluşmaya başlamış neden aşı olunmaması gerektiğinin gerekliliğini anlatıyordu…
Bilim insanları zarf virüsü olan Covid-19 ile tüm bildiklerini rafa kaldırarak, Prof. Ceyhan’ın verdiği yeni bilgiler ışığında yol bulmaya çalışıyorlardı.
Yaz tatillerinde virüste tatile gidiyor eylül ayı ile birlikte tatilden dönerek işine devam ediyordu. Halkın cenaze namazlarında insanlar poşetler ile gömülürken cenaze namazları ya kılınmıyor, ya da mesafeye uygun bir şekilde kılınıyordu ancak, devletin üst kademelerinde birinin cenazesi olduğu zaman virüste safa geçiyor onlarla birlikte namaz kılıyordu. Kongreler, toplantılar yapılıyor binlerce kişi kapasitesinin üstünde salonlarda bir araya geliyor ancak virüs onlara bulaşmayı bir kenara bırakın dokunmuyordu bile…
Bu anlattıklarım sır değil toplum tarafından bilinen ve kendisini öteki hissettiren bazı olaylar, anlatacak o kadar konu verilecek o kadar rakamlar var ki anlatamam. Aşı konusunda ki spekülasyonlara hiç girmiyorum bile…
Tüm bunların ışığında Sağlık Bakanımız Sayın Fahrettin Koca aşıda istenilen seviyede olmadığımızı ve halkın aşı yaptırmadığını söyleyerek gerekirse zorla yapılacağının üstü kapalı tehdidini ediyor. Sayın Cumhurbaşkanımız bile aşının zorla yapılamayacağının mesajını verirken ve insan hakları kararları orada dururken Sayın Bakanımızın yaptığı tehdit neyin nesi, siz bilim insanları olarak bir araya gelerek fikir birliği edinememişken toplumdan sizi anlamasını beklemek nasıl bir şey. Kafanıza göre virüsü etkisiz kılıp bir takım rakamlar vererek virüsü tatile göndermek nasıl bir şey. Halkı ilgilendiren konularda virüs çağrısı yaparken devletin üst kademelerinde yapılan organizasyonlarda virüs çağrısı yapmamak nasıl bir şey. Ve bütün bu yaşananların sonunda halkın her dediğinizi yapmasını bekliyorsunuz. Halkı bir kenara bırakın virüs ile mücadelede açıklama yapanlar, yaptıkları açıklamaları sırasına göre derleyip toplayıp yeniden izleseler herhalde kendileri dahi kendi açıklamalarına itibar etmezler.
Kıymetli kardeşlerim bugün yaşadığımız aşı karşıtlığının küçük bir kısmını maalesef bu konular oluşturuyor. Çünkü bu konular milletimizin vicdanında derin izler oluşturuyor. Sayın Bakan bir yanlış arıyor ise Sağlık Bakanlığının ve Bilim Kurulunun bazı tutarsız uygulamalarına ve açıklamalarına bakmalıdır. Aksi takdirde halkı tehdit ederek, aba altından sopa göstererek, zor işletilen süreci ve toplum psikolojisini daha içinden çıkılmaz noktaya getirirler.’’
Yorumlar
Kalan Karakter: