Gün içinde ya da akşam karşımıza çıkan haberleri izlerken, ‘nasıl oluyor da bizim gibi insan olan o kişiler küçük çocuklara acımasızca vurabiliyor ya da masum o hayvanlara bu denli eziyet edebiliyor’ şeklinde düşünürken buluyoruz kendimizi. Tüm bu kötü eylemleri göz önüne aldığımızda insanlığın şiddet yanlısı olduğunu düşünebiliriz. Fakat derin bir nefes alarak madalyonun diğer tarafını gelin biraz kurcalayalım.
İnsanlık tarihine baktığımızda hayatta kalmak için bazı donanımlar ile doğuyoruz. Diğer canlılar gibi ilk hedefimiz hayatta kalmaktı. Bunu sağlayabilmek için avlanmamız gerektiğinde avlandık kaçmamız gerektiğinde ise kaçtık. Peki ya doğamız? Yapılan incelemelerde insanlar arası şevkate dair kanıtların şiddete dair bulunan kanıtlardan çok daha fazla olduğu görülmektedir. 45.000 ile 35.000 yıl önce yaşadığı tahmin edilen kişinin kemikleri incelendiğinde, kaburgalarına ağır darbeler aldığı yani başkası tarafından şiddet gördüğü saptanmıştır. Öte yandan Shanidardaki kazı bölgesinde bir gözü görmeyen, işitme kaybının yanı sıra kasları erimiş bir kol ve bacağa sahip olan bir iskelet keşfettiler; bu da beslenmeyi ve suya ulaşmayı son derece zor ya da imkansız hale getirerek hayatta kalmayı olanaksızlaştıran bir durumdu. Kemiklerinin yaralanmasının ardından kişinin 15-20 yıl daha hayatına devam etmesi, birilerinin ona yardımcı olduğunu göstermektedir. Kısacası tarihimize dönüp baktığımızda insanların, hasta veya yaralılara bakım ve empati göstermek için içgüdüsel bir yönelime sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Günlük yaşantımıza döndüğümüzde bu yönelime uygun davranmayan aksine bir o kadar acımasız davranışlar sergileyen kişiler görüyoruz. Burada soracağımız soru insanları bu kadar kötü yapan nedir olmamalı. Çünkü ‘kötülük’ bir şeylerin varlığından değil yokluğundan oluşur. Yani bahsettiğimiz içgüdüsel yönelimin yokluğudur.
Görüldüğü gibi kötü eylemleri gerçekleştirmenin altında iyi olmayışımız yatmaktadır. Peki ne oluyor da biz iyilikten uzaklaşıyoruz? O acımasız olarak değerlendirdiğimiz olayları gerçekleştiren kişilere baktığımızda, gelişim döneminde yaşanmış travmaların, genetik problemlerin ve kötü yaşam koşullarının bir neden olabileceğini görüyoruz. Bunların dışında kişilik sorunun parçası olan üstünlük kurma ve empati eksiliği kötü eylemler gerçekleştirmeye zemin hazırlamaktadır. Aile yaşantılarında görülen sevgisizlik, ilgisizlik, doğru rol model olmama gibi durumların da bulunmasıyla bu olumsuz özelliklerin etkileri artarak kişinin o kötü davranışı gerçekleştirmesine neden olmaktadır.
Şimdi sizlere mavi bir koltuk düşünmemenizi söylersem, çoğunlukla herkesin zihninde mavi bir koltuk canlanacaktır. Gördüğümüz gibi istenmeyen davranış ya da tutumu dile getirmek kişileri bu davranış ya da tutuma yönlendirebilir. Yani olmasını istemediğimiz, olumsuz olarak nitelendirdiğimiz eylemlere odaklanmak deyim yerindeyse ‘eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürür.’ Her gün canımızı sıkan ve nasıl bir dünyada yaşadığımızı sorgulatan haberlerin yaşanmaması için öncelikle kendimizi sonra çevremizi değiştirmeliyiz. Örneğin, sosyal medyada sıkça yayınlanan şiddet içerikli videoları izlemekten kaçının. Bu videolar şiddeti normalleştirerek, şiddete vermemiz gereken tepkileri yok etmektedir. Şiddet bizim için normalleşmez ve itici bir durum haline gelirse işte o zaman olumlu olan güdülerimiz doğrultusunda hareket ederiz.
Unutmayın ki şu günlerde şevkat duygusunun varlığını unutmuş olsak da bu duygu bizim doğamızda var.
Huzurlu olun, mutlu kalın.
PSK. Ayşe Nur Sönmez