Geçtiğimiz günlerde Ankara’ya gittim.TBMM’de gazeteci arkadaşlarımı ziyaret ettim. Geçmişi andık, hatıralar koyu sohbetleri getirdi derken TBMM Basın bürosundaki koyu sohbeti şimdilik noktalayıp Kayseri milletvekillerimizi ziyaret ettim.
Sırasıyla, Murat Cahit Cıngı, Baki Ersoy ve Şaban Çopuroğlu ile görüştüm. TBMM Savunma Komisyonu Başkanı ve eski Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile de, kulis koridorlarında karşılaştık ve ayak üstü kısa bir sohbetimiz oldu.
Eski günleri yaşamış gibi oldum, özlemişim, o günler canlandı gözümde.
Yıllarca Parlamento muhabirliği yaptığım dönemlerde yaşadıklarımı düşünürken aslında, TBMM’nin pekçok noktasında, pekçok hatırı sayılır anılarım olduğunu gördüm.
Neyse, Kayseri milletvekili Murat Cahit Cıngı ile sohbetimizde yine konumuz elbette Kayseri turizmi ve bunu geliştirmek için yapılacaklar idi. Sadece Erciyes değil, bilakis Kültepe, Asunrlular Sokağı, Kayadan Oyma Tablet Müzesi, Dinazorlar Adası Yamula, Soğanlı, Erdemli, Koramaz Vadisi gibi daha pekçok turisttik değer sohbetimizde yer aldı.
Ardından Baki Ersoy ile görüştüm. Kısa ama koyu bir sohbet oldu, Meclis’teki odasında. Bir de, hatıra fotoğrafı çektirelim dedi tamam dedim böylece vekilimle de aynı karede buluştuk.
İYİ Parti ve CHP milletvekillerinin odalarına gittim yoklardı. Sonra bir diğer Kayseri milletvekilimiz Şaban Çopuroğlu ile buluştuk. Öncesinde, değerli arkadaşım, kardeşim ve Şaban Çopuroğlu’nun danışmanlığını yapan Mehmet Sevenay ile vekilimizin makamında koyu bir sohbet yaptık. Vekilimiz lokantaya geçtiğini ve ısrarla yemek ikram etmek istediğini söyleyince kıramadım.
Meclis lokantasına gittik. Masada kendisi gibi daha önce İl başkanı iken milletvekili olan iki isim daha vardı. Onlarla beraber yine siyasetin dibine dibine sohbeti koyulttuk. O sırada bana da bir avokado salatası sipariş ettiler. Hemen geldi ve tadını pek sevmesem de sağlıklı olduğu için, biraz sohbet biraz salata derken baktım ki vakit geçiyor hemen Şaban Çopurdoğlu’na asıl geliş sebebimi hatırlattım. O da sağolsun kırmadı ve birlikte kalktık,
TBMM Bahçesinde kahvelerimizi içerken, danışmanı kardeşim Sevenay da Ticaret Bakanı Ömer Bolat ile görüşme ayarlamak için, Bakan’ın bulunduğu makama gitti. Bir süre sonra sağolsun Çopuroğlu’nun hatrına binaen olmalı ki, çok beklemeden randevu geldi ve doğrudan Ticaret Bakanı Ömer Bolat’in makamına geçtik.
Bakan beyle görüşme konumuz şuydu sizinle de paylaşayım; her yıl bizim Almancı diye adlandırdığımız yaklaşık 2 , 2.5 milyon Avrupalı Türk memleketine tatile gelir. Onu sebep eder, bunu sebep eder ama sırf çocuklarının gelecek neslin ülkeyle bağları kopmasın diye , her yıl gelirler. Geldiklerinde de, her yıl yine ortalama 5 milyar dolar döviz bırakırlar ülkemize, bildiğiniz turist gibi.
Ama tüm bunlara rağmen, kendilerine reva görülen davranıştan bence de haklı olarak rahatsız olurlar, zira pekçok yerde horlanırlar, kazıklanırlar ve dahası Avrupa da bir eli yağda bir eli balda insanlar olarak değerlendirilip, paranın adam ettiği adamlar diye özetle tanımlayacağımız, aslında çok yanlış bir de yaftalamaya maruz kalırlar. Zira her birine ayrı ayrı sorduğunuzda derler ki, “ gelin siz bizim oralarda nasıl çalıştığımızı bir görün de , bu davranışları sonra tekrar yapın vicdanen yapabilirseniz “
Hülasa , işte tüm bunları kapsayan ve TÜRKİYE AŞKI başlıklı bir proje geliştirdik. Temeli karşılıklı yanlış anlaşılmaları gidermeye ve varolan köklü ilişkileri daha da geliştirmeye yönelik, birkaç etaptan oluşan bir proje. 3 ayrı ulusal kanal ile de görüşülüyor, onlar da 13 bölümlük bir belgesel yayını ile projeye destek verecekler inşallah, bunların da görüşmeleri sürüyor.
İşte Ticaret Bakanı Bolat’a bu projeden bahsettik daha cümlelerimiz bitmeden çok yerinde bir proje olduğunu iyi düşünülerek yapılması halinde çok ciddi bir yarayı tedavi edebileceğini en azından bunun için önemli bir adım olabileceğini söyledi.
Biz de aynen bu sebeple o günden sonra daha bir şevkle çalışmaya devam ettik. Bir iki bakanla daha ayak üstü görüştük. ( bu nedenle ayrıntı vermiyorum çünkü daha sonra tekrar ayrıntılı görüşeceğiz kendileriyle)
O gün bu şekilde geçti ve akşam Kayseri’ye geri döndüm.
Ancak gördüm ki, Ankara’yı ve TBMM’yi “gazeteci olarak dolaşmayı” özlemişim.
Hatta, Parlamento muhabiri bir arkadaşımla görüşürken (yaşıtım) tesadüfen İstanbul’dan Genel Yayın Yönetmeni aradı. O da arkadaşımdı, benim olduğumu söyleyince biraz telefonda sohbet ettik. Ve, ismini herkesin bildiği bu ünlü gazeteci dostum, “İlter hemen klavyenin başına geç haberlerini yazmaya başla”dedi.. Tabi şaka yaptı ama ne zaman dersem de “hemen Ankara büroda başlayabileceğimi “ söyledi. Kendisine teşekkür ettim ve sohbeti tamamladık.
İşte böyle...
Yoğun bir Ankara ziyaretinden sonra bunları sizlerle paylaşmak istedim. Meslekte neredeyse 40 yıl geçmişti ama Ankara’ya gidince ve oradaki meslektaşlarımla buluşunca gördüm ki, bu yıllar boşuna geçmemiş.