“Yeryüzünde ihtiyaçları karşılayacak kadar kaynak var; ama insanların açgözlülüğünü doyuracak kadar değil.”
Bu söz, Mahatma Gandhi’ye ait. Belki Batılı değildir doğrudan; ama Batı’nın kurduğu açgözlülük düzeninin iç yüzünü, tek cümlede özetler. Çünkü bugünün dünyasında bolluk içinde kıtlık, zenginlik içinde sefalet yaşanıyorsa, bunun müsebbibi ihtiyaç değil, tamahkârlıktır.
Victor Hugo şöyle der: “Adalet, vicdanın eseridir.”
Ama vicdan, kapitalin buharında çoktan erimiş gibi. Adalet, raflara kaldırılmış bir ilke; açgözlülük ise toplumun motor gücü hâline gelmiş. Ne yazık ki, insanlık bugün kazandıkça yoksullaşıyor. Cüzdanlar şişiyor; ama ruhlar çöküyor.
Açgözlülüğün Altın Putu
İnsanoğlu, altını toprağın altından çıkardı, sonra da toprağın üstünde ona secde etmeye başladı. Modern toplum, bireyin ne kadar tükettiğiyle değer gördüğü bir arenaya dönüştü. Kimsenin "Yeter" demediği bir çağda, açgözlülük fazilet gibi sunuluyor. Bugünün “başarılı insanı”, daha çok kazanan, daha çok tüketen ve daha çok göze sokandır.
Oysa Pascal’ın dediği gibi:
“İnsan, sonsuzlukla hiçlik arasında salınan bir kamıştan ibarettir.”
Ama bu kamış, kendini tanrılaştırmakla meşgul.
Risale-i Nur'dan: “Hırs, sebeb-i zillet ve hasârettir”
Bediüzzaman Said Nursî, Risale-i Nur’da hırsın ve açgözlülüğün insanı nasıl zelil ettiğini şöyle açıklar:
“Hırs, sebeb-i zillet ve hasârettir. Kanaat ise bir define-i hâzıradır.”
(Lem'alar, 23. Lem'a)
Kanaat, bugünün dünyasında unutulmuş bir kelime. Oysa adaletin temel taşıdır o. Kanaatin olmadığı yerde, zenginlik dahi yoksulluğa dönüşür. Çünkü göz doymadıkça, el de durmaz.
Bediüzzaman, “Bir lokma ve bir elbise, bir adamı sultan eder” derken; Batı'nın büyüleyici tabelalarının ardındaki aç gözleri görüyordu belki de.
Ama Batı’yı yalnızca yererek anlamak da eksik olur. Zira kalemin erdemini kuşanmış birçok Batılı yazar, bu adaletsizliğe karşı kalemiyle direnmiştir.
Orwell'in Aynası: “Tüm hayvanlar eşittir, ama bazıları daha eşittir.”
George Orwell’in Hayvan Çiftliği adlı eserindeki bu cümle, eşitliğin içini boşaltan sahte adalet anlayışını özetler. Bugün, yasa önünde eşitlikten söz edilse de, adalet terazisi en çok para ve güçle tartılıyor. Adaletin gözleri bağlı; ama terazisi rüşvetle oynuyor.
Fyodor Dostoyevski de şöyle der:
“Herkesin vicdanı kendine hâkim olsa, kanunlara gerek kalmazdı.”
Ne hazindir ki, günümüz dünyasında vicdan, metalaşmış bir kavram. Bir yanda lüks sofralarda artıklar çöpe dökülürken, diğer yanda çocuklar açlıktan ölüyor. Ve bu trajediye “düzen” deniyor.
Vicdanın Sessiz İsyanı
Bediüzzaman’ın şu tespiti, bugünü adeta yıllar öncesinden tarif eder:
“Zalimler için yaşasın cehennem!”
(Tarihçe-i Hayat)
Bu haykırış, sadece zalimlere değil, sessiz kalanlara da bir ikazdır. Çünkü sessizlik, adaletsizliğin en gür sesidir.
Bugünün dünyası bir aynadır: Açgözlülükle şekillenen yüzümüz, adaletsizlikle kararmış suretimiz orada görünür. Belki hâlâ geç değildir. Belki bir Victor Hugo’nun vicdanı, bir Bediüzzaman’ın kanaati, bir Orwell’in kehanetiyle uyanabiliriz.
Ama önce kabul etmeliyiz:
Yeryüzü yoksul değil.
Vicdanlarımız çorak.
Yorumlar
Kalan Karakter: