Popülizmin toplumun geneline verdiği zarar bazen ağır bir akademik rapordan çok, iyi yazılmış bir kara komediye benzer.. Hem güldürür hem düşündürür; ama en sonunda “Bir dakika, bu işte hiç de komik olmayan bir yan var,” dedirtir. Çünkü popülizm, siyasetin incelikli zanaatını dev bir boya kovasına sokup tek fırça darbesiyle boyamaya kalkar. Renkli görünür, hatta uzaktan bakınca canlı durur; ama yaklaştıkça kusurlar kabak gibi ortaya çıkar. Montaigne’in “Her basit çözüm, karmaşık bir sorunu gizler” uyarısı tam da bu noktaya saplanmış bir çivi gibidir.
Devlet yönetimi dediğin, ince bir denge işidir: yasaların hafif adımı, kurumların sessiz düzeni, aklın ağırbaşlılığı… Popülizm ise bütün bu hassasiyeti futbol tribününe çevirir. Sloganlar, tezahüratlar, büyük vaatler… Bir popülist liderin “Devlet dediğin basittir!” diyerek açıklamaya çalıştığı ekonomi politikası, yağmur altında çalışan bir çamaşır makinesine benzer: Gürültülü, tutarsız ve pek de güven vermeyen.
Komedi tarafı da buradadır işte. Popülizm, karmaşık bir yönetim sorununa karşı her zaman aynı cümleyi kullanır: “Halk isterse olur!” Oysa halkın istediği şey çoğu zaman çok çeşitli, birbirleriyle çelişen, düzensizdir. Ama popülizm bu gerçeği görmezden gelmekte ustadır. Hannah Arendt’in “Gerçek, duymak istemeyene her zaman rahatsızlık verir” sözünü düşünürken, bu rahatsızlığın yerini çoğu zaman coşkulu bir kalabalığın sesi alır. Gürültü arttıkça duyulan şey azalır.
Duygusal boyutu daha da ilginçtir. Popülizm, toplumsal duyguların üzerine kurulmuş bir hamak gibidir: ilk anda rahatlatır, sonra bir anda dengeni kaybedersin. Umutları okşar, korkuları yüceltir, öfkeleri kutsallaştırır. Yönetim hataları tam da bu duygusal dalgalanmaların arasında görünmez hâle gelir. Camus’un “Yanlış yönetenler önce duygularımızı yönetir” cümlesi, bu durumu edebi bir çıplaklıkla anlatır.
Edebi tarafına gelince: Popülizm, devlet yönetimini kötü yazılmış bir destana dönüştürür. Kahramanlar fazla kahramandır, kötüler fazla kötüdür, sorunlar devasa, çözümler mucizevidir. Bir anlatıcı sürekli bağırarak “Biz en iyisini biliriz!” der; ama anlatının sonunda her şey yarım yamalak kalır. Spinoza’nın “Aklı susturan her güç, sonunda kendini susturur” sözü burada yankılanır.
Popülizmin siyasete ve devlet yönetimine verdiği en büyük zarar, gerçeği basitleştirme iddiasıyla karmaşanın kapısını ardına kadar açmasıdır. Çünkü devlet yönetimi sloganla değil, akılla; alkışla değil, kurumla; yüce vaatlerle değil, tutarlı adımlarla yürür. Popülizm gürültüyü artırır ama çözümü azaltır. Devleti kolay gösterir, yönetimi zorlaştırır. Bu yüzden asıl mesele şudur: Gürültünün değil gerçeğin duyulması, coşkunun değil aklın yol göstermesi, duygusal dalgaların değil dengeli yönetimin üstün gelmesidir.
Yorumlar
Kalan Karakter: