Bir sabah uyanırsınız, her şey yerli yerinde gibi görünür. Perdeler aynı perde, sokaktan geçen simitçinin sesi aynı tonda, kahve aynı fincanda. Ama bilirsiniz ki bir şey değişmiştir. Havanın tadı başka, insanların bakışı başka, kendi aynanız bile sizi eskisi gibi yansıtmaz. Adını koymak zor olabilir. Önce ekonomiden başlarsınız: fiyatlar artmış, maaş yetmez olmuş, alışveriş poşetleri hafiflemiş. Ama bir adım daha attığınızda fark edersiniz ki mesele sadece cüzdanda değil, yürekte bir boşluk var. Sadece paralar değil, değerler de eriyor. İşte o zaman anlarsınız; yaşanan yalnızca bir ekonomik kriz değil, aynı zamanda çok daha sinsi, çok daha derin bir ahlaki krizdir.
Yoksullukla Başlayan Çözülme
Yoksulluk dayanılmaz hale geldiğinde, bireyin ruhuna bir virüs gibi işler. Ve bu noktada devreye ahlaki kriz girer. Çünkü insan, ne kadar güçlü olursa olsun, çaresizliğin içinde çözülmeye başlar. Hırsızlık, yalan, sahtekârlık—sadece suçluların değil, zamanla “iyi insanların” da yoluna düşer. Herkesin içinde “Ben de mecburum” diyen bir ses büyür. Yolsuzluk, torpil, adam kayırma sıradanlaşır. Bir gün bir bakarsınız, dürüst olmak ayıp, hak yemek kurnazlık, susmak erdem sanılmış.
Ahlaki Kriz: Görünmeyen Yangın
Ekonomik kriz gözle görülür; rakamlar vardır, grafikler, oranlar... Enflasyon artar, alım gücü düşer, hayat pahalılığı her haneyi sarar. Ama ahlaki kriz görünmez. Çünkü vicdanın istatistiği tutulmaz. Ne bir merkez bankası ölçer onu, ne de uluslararası raporlar kayda alır. O, insanların birbirine nasıl baktığında, nasıl konuştuğunda, çocuğuna neyi miras bıraktığında ortaya çıkar.
Eskiden insanlar fakir ama onurluydu derlerdi. Şimdi ise ne fakirlik kaldı onurlu, ne zenginlik şerefli. Paranın saltanatında erdem eziliyor. “Ne olursa olsun kazan” diyen bir çağın çocukları, kaybetmeyi ahmaklık sanıyor. Oysa kaybetmek bazen ahlakı korumaktır, bazen insan kalmaktır, bazen susmak yerine konuşmaktır.
Ahlaki kriz, bir milletin ruhunu çürüten sessiz bir hastalıktır. Hırs, çıkar, gösteriş, kibir ve bencillik… Bunlar virüs gibi yayılır ve en sonunda toplumun hücrelerine sızar. Herkes birbirine kuşkuyla bakar, herkes bir diğerinin ayağına basmaya hazırdır. Komşuluk, dostluk, dayanışma gibi değerler nostaljik birer hatıraya dönüşür. Artık herkes kendi bencilliğinin mabedini kurmuştur.
Krizlerin Aynasında Kim Olduğumuzu Görmek
Asıl mesele şudur: Kriz anlarında kim olduğumuz ortaya çıkar. Bollukta paylaşmak kolaydır, ama kıtlıkta bölüşmek meziyettir. Güç varken iyi olmak sıradandır; asıl olan, güçsüzken bile doğru kalabilmektir. Ne yazık ki bugün, ekonomik krizle birlikte gelen bu ahlaki çöküş, toplumun her kesimini etkiliyor: siyasetten eğitime, medyadan aileye kadar.
Bir anne, çocuğunu tok tutmak için başkasının hakkını yemeyi normalleştiriyorsa, bir öğretmen adaleti bir kenara bırakıp torpili öğretiyorsa, bir genç geleceksizlikten umudunu kaybedip kolay yoldan zengin olmanın yollarını arıyorsa, bu sadece ekonomik değil, aynı zamanda ahlaki bir felakettir.
Yeniden Başlamak İçin
Peki çıkış yolu var mı? Elbette var. Ama bunun için önce teşhisi doğru koymak gerek. Yalnızca ekonomik krizle mücadele etmek yetmez; ahlaki krize karşı da bir uyanış gerekir. Aksi halde sadece bütçeyi düzeltir, ama vicdanı iflas ettiririz.
Yeniden başlamak, yeniden inşa etmek istiyorsak; önce kendimizden başlamalıyız. Sözümüz doğru mu? Davranışımız adil mi? Çocuğumuza neyi öğretiyoruz? Komşumuzla ne kadar ilgileniyoruz? Birbirimize güvenebiliyor muyuz?
Toplumun dönüşümü bireyin değişimiyle başlar. Bugün bir kişi dürüstlüğü seçtiğinde, bir başkası paylaşmayı öğrendiğinde, bir çocuk babasının gözünde vicdanı gördüğünde; küçük bir kıvılcım yanar. Ve o kıvılcım, bir gün büyük bir yangını söndürebilir.
Ekonomik kriz geçer. Elbet geçer. Dün de geçti, yarın da geçer. Ama ahlaki kriz geçmez. O, nesilden nesile bulaşır. Eğer bugün değerleri koruyamazsak, yarın sadece yoksul değil, aynı zamanda vicdansız bir topluma uyanırız. Ve o zaman en büyük kaybımız para değil, insanlığımız olur.
Son Söz Yerine
Bu yazıyı okuyan her yüreğe küçük bir çağrı bırakmak isterim: Birbirimizi yalnız bırakmayalım. Bu zor zamanlarda, paramız az olabilir ama sevgimiz çok olsun. Güven, sadakat, dürüstlük gibi eski kelimeleri yeniden hatırlayalım. Çünkü krizler gelip geçer ama karakterimiz bize kalır. Ve unutmayalım: En büyük servet, insan kalabilmektir.
Yorumlar 3
Kalan Karakter: