Kimse gerçekten duymuyor aslında. Kimse gözlerindeki o derinliği görmüyor. Sen içinden haykırırken, dışarıya sadece “iyiyim” diyebiliyorsun. İşte sessiz çığlık tam da burada başlıyor.
Hayat hiçbir zaman adil olmadı. Ama bugün geldiğimiz noktada adaletsizlik başka bir boyuta evrildi. İnsanlar artık yalnızca kendini düşünüyor. Empati bir lüks, anlayış ise tükenmiş bir kaynak gibi. Ne kadar çabalarsan çabala, bir hatanda seni yargılamaya hazır bir kalabalık bekliyor.
Dostluk, çoğu zaman çıkarla sınırlı. Sevgi, cümle sonuna eklenen bir emoji kadar sahici. İyi niyet, “saflık”la karıştırılıyor. İçtenlik ise hoyrat ellerde oyuncak ediliyor. Ve sen, kalbinle yaşamaya çalışan bir avuç insandan biriysen, her geçen gün biraz daha içine kapanıyorsun. Çünkü bu dünya zayıflığı affetmiyor. Güçlü görünmek, duygularını bastırmak zorundasın.
En acı olan ise, çıkarla yürüyen ilişkilere hâlâ “dostluk”, menfaat oyunlarına hâlâ “sevgi”, bu sahtekârlıklarla dolu yaşama hâlâ “hayat” denilmesi. Oysa bu, içi boş gülüşler ve duyarsızlık arasında boğulanların mezarlığından ibaret. İnsanlar yaşamıyor; rol yapıyor. Ve senin çığlıkların artık sadece sana ait bir yankıya dönüşüyor.
Ama belki… Bir yerlerde hâlâ bir umut vardır. Sana gülümseyen küçük bir çift göz… Küçük ellerini uzatan minik bir beden… İşte o elleri tuttuğunda karanlık hafifliyor. Belki de tek çıkış, hâlâ inanmaktan vazgeçmemekte gizlidir.
Yorumlar
Kalan Karakter: