Papa’nın Türkiye’ye gelmesi ve ayin düzenlemesi, diplomatik protokoller açısından “normal bir ziyaret” gibi yorumlanabilir. Lakin sokak başka konuşuyor; sokak başka kokuyor. Türkiye’de hiçbir dış temas, hiçbir sembolik ziyaret, toplumun kültürel hafızasından bağımsız değerlendirilemez. Hele ki konu inanç ve kimlik meselesiyse…
Bugün sokakta hâkim olan cümle çok net:
Sözün sertliği kadar gerçeği de var.
Sokağın Karıncalanan Duygusu
Vatandaşın zihnindeki karmaşanın sebebi ne Papa’nın kimliği, ne ayinin niteliği…
Asıl mesele zamanlama, siyasi arka plan ihtimali ve toplumsal hafızanın taşıdığı derin şüphe.
Bu toprakların hafızası kolay kolay resetlenmez.
Haçlı Seferleri’ni, misyonerlik faaliyetlerini, Batı’nın “medeniyet götürme” adı altındaki yayılmacı jeopolitiğini tarih kitaplarından değil; kuşakların kulaklarına kazınmış bir bilinçten biliriz. Bu yüzden Papa’nın ziyareti, sokakta “dini dostluk” başlığıyla değil, “acaba?” ile karşılanır.
Diplomasinin yumuşak dili, sokağın sert refleksini bastıramaz.
Sokağın Sorduğu Sorular Diplomatik Masaya Sığmaz
Sokakta yankılanan sorular açık ve keskindir:
“Durduk yere neden şimdi..?”
“Bu ziyaretin arkasında gizli bir hedef var mı?”
“Coğrafya kaynar kazan, Papa bu kazanı soğutmak için mi, karıştırmak için mi geldi?”
Halk diplomasi dili bilmez; ama sezgi denen şeyi çok iyi bilir.
Sezgi, yeri gelir istihbarat raporundan keskin olur.
İnanç Hassasiyeti Bu Topraklarda Basit Bir Duygu Değildir
Papa’nın ayin yapması kimsenin dinine saldırı değildir; mesele bu değil.
Mesele, toplumun inanç hassasiyetinin, “kültürel dokunulmazlık” bölgesine çok yakın olmasıdır.
Bu ziyaret her ne kadar barış mesajları üzerinden pazarlansa da, sokak bunu bir “hoşgörü şöleni” olarak görmüyor.
Tam tersine:
“Herkes kendi mahallesinde kendi inancını yaşasın.”
diyen bir refleks var.
Bu; kültürel korunma içgüdüsüdür...
Siyaset + Din: Dikkatle Taşınması Gereken Bir Yük
Ziyaretin masum olduğu iddia edilebilir.
Ama halk biliyor ki, bu dünyada hiçbir dini lider, hele ki Vatikan gibi devlet geleneği köklü bir yapı, tek başına “manevi” bir gezi yapmaz.
Her sembol, her fotoğraf, her kelime, diplomasi masasında bir yere oturur.
Türkiye’nin kadim gerçeklerinden biri şudur:
“Bu coğrafyada atılan her adım, yalnız adım değildir.”
Nitekim, Sokak Tepkisi Bir Öfke Değil, Bir Uyarıdır
Bugün sokağın verdiği tepkiyi küçümsemek, halkın hissiyatını yok saymak olur.
Toplumun kafası karışık değil; toplum aslında gayet net düşünüyor:
“Biz saygı duyarız, ama ihtiyatı da elden bırakmayız.”
Bu cümle, bu toprakların 1000 yıllık siyasi zekâsıdır.
Papa’nın ziyareti elbette diplomatik bir jesttir.
Ama aynı zamanda toplumsal sosyolojiye dokunan bir hareket olduğu için, halkın verdiği refleks de meşrudur, yerindedir, dikkate alınmalıdır.
Nihayetinde;
Bu ülke hoşgörüyü de bilir, misafirliği de bilir.
Ama “namahrem el” ile “samimi el”in farkını da çok iyi ayırt eder.Sarsıntılı yaşanmışlıklar olarak sokağın düşünceleri var.
Yorumlar
Kalan Karakter: