Bir soruyla başlamak istiyorum:
Minarelerden günde beş vakit ezanın yankılandığı, camilerin hayatın merkezinde olduğu bu topraklarda; vitrinleri süsleyen çam ağaçları, kırmızı şapkalar, Noel Baba figürleri bize ne anlatıyor?
Türkiye’de Noel mi kutlanıyor, yoksa başka bir şey mi yaşanıyor?
Aslında mesele bir gecelik eğlence, bir süsleme meselesi değil. Mesele kimlik, aidiyet ve zamanla silikleşen kültürel farkındalık meselesi.
Noel, Hristiyan dünyasının Hz. İsa’nın doğumuna atfedilen kutsal bir günüdür. Dini bir bayramdır. Kilise çanlarıyla, ayinlerle, ilahilerle yaşanır. Bizim coğrafyamızda ise yılbaşı vardır; yeni bir takvim yılının başlangıcı… İki kavram arasındaki fark net olmasına rağmen, vitrinler, reklamlar ve alışveriş merkezleri bu çizgiyi bilinçli ya da bilinçsiz şekilde bulanıklaştırmaktadır.
Bugün Türkiye’nin dört bir yanında, Müslüman bir toplumun çocukları Noel Baba’yı tanıyor; ama kendi medeniyetinin büyüklerini, kendi tarihinin kahramanlarını tanımıyor. Bu bir tesadüf mü? Yoksa uzun süredir devam eden kültürel bir yönlendirme mi?
KİLİSE ÇANI MI, EZAN MI?
Bu ülkenin sesi ezandır.
Bu toprakların ruhu seladır, tekbirdir, salavattır.
Ama ne hazindir ki, yılın bu döneminde ezan sesiyle büyüyen bir toplumun vitrinlerinde kilise kültürünün sembolleri baskın hale geliyor.
Burada kimseye “kutlama” üzerinden düşmanlık üretmenin bir anlamı yok. Kimsenin inancına saygısızlık da doğru değildir. Ancak saygı, kendinden vazgeçmek değildir.
Kendi değerlerinden uzaklaşarak başkasının kültürüne özenmek; modernlik değil, kök kaybıdır.
MESELE NOEL DEĞİL, TAKLİT AKLI
Asıl problem Noel’in kendisi değil;
Problem, düşünmeden taklit eden bir zihin yapısıdır.
Bizim kandillerimiz var, ama vitrinlerde yok.
Bizim Ramazanımız var, ama reklam dili yetersiz.
Bizim bayramlarımız var, ama tüketim diliyle anlatılmıyor.
Oysa mesele sadece dini değil; bu bir medeniyet meselesidir.
Batı, kendi değerlerini pazarlamayı iyi biliyor. Biz ise çoğu zaman kendi değerlerimizi anlatmakta bile çekingen davranıyoruz.
ÇOCUKLAR NE GÖRÜRSE ONU NORMAL SANIR
Bugün süslenen vitrinler, yarın şekillenen zihinlerdir.
Çocuk ne görürse onu normal kabul eder.
Eğer bir çocuk her yıl çam ağacı süslemeyi görüp, kendi bayramında sadece tatil algısıyla büyüyorsa; burada durup düşünmek gerekir.
NİHAYETİNDE:
Kimseye “kutlama” üzerinden hesap sormak değil niyetimiz.
Ama şunu yüksek sesle sormak zorundayız:
Kendi evimizde misafir mi olduk?
Kendi kültürümüzde seyirci mi kaldık?
Bu topraklar bin yıllık bir inancın, bir ahlakın, bir duruşun mirasını taşır.
Modern olmak, başkasına benzemek değildir.
Gelişmek, köklerinden kopmak değildir.
Ezan sesi varken, bu coğrafyada kimliğimizi hatırlamak zorundayız.
Çünkü kimliğini unutan toplumlar, bir gün vitrinlerde kaybolur.
Yorumlar
Kalan Karakter: