Geçtiğimiz günlerde Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan’ın yaptığı bir açıklama, siyaset arenasında ciddi yankı uyandırdı. Şöyle dedi Erbakan:
“Tamamen Trump’ın istediklerinin olduğunu, bizim herhangi bir şey alamadığımızı görüyoruz.
225 Boeing uçağını ben alsam, benim de sandalyemi tutardı.”
Bu sözler hem siyasi nezaketin sınırlarında dolaşıyor, hem de dış politikanın gerçekliğine ayna tutuyor. Siyasette zaman zaman semboller, gerçeklerin önüne geçer. Sandalye tutmak, diplomatik bir jestten öte, bir egemenlik göstergesi olarak algılanır. Ancak Erbakan’ın işaret ettiği yer, sadece o görüntü değil: Arkasında yatan devasa ekonomik alışveriş.
Bir Sandalye Uğruna 225 Uçaklık Sipariş
Türkiye’nin geçmişte ABD ile yaptığı büyük alımlar, savunma sanayinden havacılığa kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor. 225 adet Boeing uçağı örneği, sadece ticari bir anlaşmayı değil; aynı zamanda siyasi bir ilişki biçimini de simgeliyor.
Erbakan da tam olarak bu noktaya dokunuyor: “Bu tür anlaşmalarda kazanan kim?”
Bu soru önemlidir. Çünkü mesele sadece Boeing’in uçak satması değil; bu satışın Türkiye’ye ne kattığı, siyasi anlamda ne götürdüğüdür.
Diplomasi, Jestlerle Değil, Getirisiyle Ölçülür
Trump'ın Erdoğan’ın sandalyesini tutması, belki bir jestti. Belki samimi, belki sahne performansıydı. Ancak bu tür görüntüler, iç politikada kolayca ‘başarı’ ya da ‘itibar’ göstergesi olarak pazarlanabilir.
Erbakan ise bu görüntüleri sorguluyor:
"Jest değil, gerçek lazım" diyor aslında.
Ve haklı olarak şu imada bulunuyor: “Eğer 225 uçaklık siparişi ben verseydim, Trump benim de sandalyemi tutardı.”
Bu cümle, dış politikada 'saygı'nın pahalı bir pazarlık nesnesi olduğunu iddia ediyor.
Gurur, Görüntüyle Değil, Getiriyle Ölçülür
Siyaset, görünenden çok görünmeyeni yönetme sanatıdır. Ve halkın güveni, süslü jestlerle değil, somut kazanımlarla inşa edilir.
Sandalye tutulmuş, uçak alınmış, kamera gülümsemiş olabilir.
Ama Türkiye, gerçekten ne kazanmış?
Bu soruyu sormak, sadece muhalefetin değil; bu ülkenin geleceğini düşünen herkesin görevi olmalı.
Neticede;
Sandalyeyi Kim Tuttuğundan Çok, Kim Ne Aldı Önemlidir...
Fatih Erbakan’ın bu çıkışı, halkın anlamakta zorlandığı karmaşık dış politika ilişkilerini, halkın dilinden anlatma örneğidir.
Bir sandalye örneğiyle milyon dolarlık ilişkileri, bir jestle stratejik bağımlılığı masaya yatırıyor.
Velhasıl;
Uçak alan memnun olunca sandalye tutma meselesini halkın taktirine sunmak en iyisi.
Yorumlar
Kalan Karakter: