Kayseri’de geçtiğimiz hafta düzenlenen Kültür Yolu Festivali, adıyla kültürü, iddiasıyla sanatı, görüntüsüyle de tam anlamıyla bir "seyirlik şov"u sahneye koydu. Geriye ne mi kaldı? Gürültü, kalabalıklar ve çokça Instagram hikâyesi. Kültür mü? Onu gören olmadı.
Yirmi sekiz sanatçı, dev sahneler, havai fişekler, sponsorlu pankartlar, selfie kuyrukları… Bu şehir, belki de tarihinde ilk kez bu kadar “eğlenmiş” olabilir. Ama aynı şehir, belki de kültürel derinliğinden bu kadar uzaklaştığı bir başka ânı hatırlamıyor.
Kültür Yolu dediler adına, ama yolun nereye çıktığını kimse sormadı. Yol, popülerliğe çıktı. Yol, sponsor logolarının altına, gündelik tüketime ve geçici alkışlara çıktı. Kültür ise o yolun kıyısında, unutulmuş bir köy evi gibi sessizce bekledi.
Kayseri gibi kadim bir şehrin ruhu, birkaç sahne ışığına kurban edilemeyecek kadar derindir. Mimar Sinan’ın doğduğu, Selçuklu mirasının taşlara kazındığı bu şehir, kültürü sahnede değil; sokaklarında, taşlarında, sessizliğinde taşır. Oysa bu festival, Kayseri’nin tarihini değil, İstanbul menşeili bir "eğlence paketini" sahneye taşıdı.
Peki ya yerel sanatçılar? Ya şehrin kendi hafızası? Neredeydi onlar bu festivalde? Kimi köhne çadırların içinde, kimi ise hiç davet edilmemiş olarak evlerinde. Yerel olanın sesi boğulurken, "ünlü" olanın sesi her yeri bastı. Kültür, sessizliğe mahkûm edildi.
Bir festival düşünün ki, sonunda herkes ne kadar "eğlendiğini" anlatıyor ama kimse ne öğrendiğini, ne hissettiğini, ne düşündüğünü söyleyemiyor. Çünkü bu bir düşünme alanı değil, bir tüketim alanıydı.
Yetkililer şimdi “şehre hareket geldi” diyor. Evet, geldi. Trafik yoğunluğu, gürültü kirliliği, anlamsız bir coşku dalgası geldi. Ama kültür gelmedi, sanat gelmedi. Gelmedi çünkü çağrılmadı.
Kültür, kalabalıklar içinde değil; anlam içinde yaşar. Bu festival ise anlamdan çok uzak, kalabalığın peşinden çok koşan bir organizasyondu. Kültürün tavan yaptığı değil; tavan arasına saklandığı bir haftaydı bu.
Kayseri, kendi kültürel kimliğini yeniden düşünmek zorunda. Aksi halde bu tür festivaller, şehri kültürel olarak zenginleştirmek yerine, onu "şovların arka planı" olmaya mahkûm eder.
Eğer bu yol gerçekten bir kültür yoluysa, rotasını yeniden çizmenin zamanı geldi.
Yorumlar
Kalan Karakter: