Ülkemizin ufkunda bir süredir kara bulutlar dolaşıyor. Bu bulutlar, çoğu zaman içeriden değil, dışarıdan esen soğuk rüzgârların taşıdığı, suni gündemlerle kalınlaştırılmış sislerdir. Eğitimden ekonomiye, diplomasiden gençliğin geleceğine kadar her alanda toplumun huzurunu hedef alan bu kargaşalar, tesadüf değildir. “Diploma” kavgası, sınav sistemindeki çıkmazlar, LGS’nin yol açtığı huzursuzluk… Bunların hepsi yalnızca teknik sorunlar değil, milletin moralini kırmak isteyenlerin ellerinde birer araçtır.
Tarihten biliyoruz ki; “böl, parçala, yok et” stratejisi hiçbir zaman masum bir yöntem olmamıştır. Dün emperyalistlerin elinde cephe cephe karşımıza çıkan bu anlayış, bugün daha sofistike, daha sinsi ve çoğu zaman kendi içimizdenmiş gibi görünen eller aracılığıyla sahneye konuyor. Dış güçlerin senaryoları, içerideki figüranlar ile oynanıyor.
Fakat unuttukları bir şey var: Bu milletin hafızası, bu milletin ruhu kolay silinmez.
Mehmet Akif Ersoy, o zor ve karanlık yıllarda, milletin üzerine çökmeye çalışan aynı bulutları görmüş ve tarihe altın harflerle yazdığı bir uyarıda bulunmuştu:
“Yaşayan görecektir, Türkiye ve Türk milleti ölmeyecektir.”
Bu söz, yalnızca bir teselli değil, bir müjde ve aynı zamanda bir görevdir. Akif, bu millete güvenmişti. Çünkü bu millet, her ne kadar zaman zaman gaflete düşse de, sonunda silkelenip ayağa kalkmasını bilmiştir.
Bugün bize düşen görev, suni gündemlerin cazibesine kapılmadan, asıl meselelerimize odaklanmaktır. Eğitimde adaleti tesis etmek, gençlerimize güven vermek, diplomanın bir kağıt parçası değil, bir emeğin, bilginin, alın terinin sembolü olmasını sağlamak zorundayız.
Evet, kara bulutlar var. Evet, rüzgâr sert esiyor. Ama Akif’in dediği gibi, yaşayan görecek: Türkiye ve Türk milleti dimdik ayakta kalacak. Çünkü biz, yalnızca bir coğrafyanın değil, bin yıllık bir medeniyetin mirasçılarıyız.
Yorumlar
Kalan Karakter: